13 Mayıs 1979'de Mardin'de doğdum. Doğumumu izleyen tarihlerde İstanbul'a geldiğimiz ve daha sonra da dönmediğimiz için Mardin'i ancak anlatılanlarla,
 seçebildiğim resimler ve bazı televizyon programlarıyla tanıyabildim. Sanırım bu yüzden "Kartal yuvası" olarak da adlandırılan Mardin, 
 gizemli ve efsanevi olduğunu düşündüğüm bir masal kenti oldu hep.
İlkokula Bahçelievler Kazım Karabekir İlköğretim Okulunda başladım.
 Koza İlkokulunda tamamladım. Ortaokulu ise Dr. Refik Saydam İlkokulunda okudum. Okuma sevgim de özellikle ortaokulda güçlendi. Ortaokul son sınıfa 
 geldiğimde kendime bir meslek belirlemiştim. Psikoloji okumayı düşünüyordum. Bu arada 2,5 yaşında göz kayması ile başlayan görme sorunum. Eğitim 
 hayatımdaki etkisini ilk olarak ilk ilkokul üçüncü sınıfta göstermeye başlamış, yazılar küçüldükçe okuma güçlüğüm de artmaya başlamıştı. Annem ve 
 babamın öğretmen olmaları en büyük şansım olmuştu. Görme sorunu okumamı etkilemeye başlamadan önce de ilkokul öğretmeni olan annem derslerimle 
 yakından ilgilenirdi. Sorunun başlamasıyla okunacak kitap, dergi ve benzerlerini annem okumaya başladı ve annemin bu desteği üniversite hazırlığı 
 da kapsayan, eğitim hayatımın büyük bir kısmında sürdü. Babam da ortaokulda özellikle Fen Bilgisi derslerinde bana destek oldu. Görme sorunuma optik
 atrofi tanısı kondu. Başka deyişle beyinden göze giden sinirlerin zayıf olduğu konusunda doktorlar görüş birliğindeydi ve görme sorunundaki ilerleme
 de uzunca bir süre izlendi.
Ortaokulu dereceyle bitirmek okuma sevgimi pekiştirdiği için halk değişiyle "süper lise" olarak 
 adlandırılan ve o tarihlerde yeni yaygınlaşmaya başlayan okullardan birine başlamak istiyordum. Bununla birlikte ailem yorulacağımı düşünerek beni 
 bu fikirden vazgeçirmeye çabaladı. Ancak, şansımı denemekte ısrarlı olduğumu görünce kabul ettiler. Not ortalamam girmek istediğim liseye de uygun
 olduğu için Ataköy Hasan Polatkan Lisesine girdim. Ocak 1997'de bu okulu bitirdim. Psikoloji okuma isteğim lisede de sürdü bununla birlikte, sınava 
 hazırlandığım tarihlerde bazı hocalarım hukuk yazmamı da önerdiler. Sosyal bilimlerin geneline ilgim olduğu için hukuk yazmaya da böylece karar 
 verdim. Haziran 1997'de girdiğim ÖYS olumlu sonuçlanmış ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesine girmiştim.
Görme zorluğumun yanı sıra,
 görme sorunu kadar olmasa da işitme sorunu da yaşamaya başlamıştım. Bu sorun ilk olarak lisede ortaya çıktı. Kendisini tam olarak üniversite 
 yıllarında hissettirmeye başladı. Amfilerde akustiğin bozuk olmasının da etkisiyle hocaları yeterince duyamamaya başlamıştım. Bu sorun sınavlarda 
 da çok zorlu anlar yaşamama yol açmıştı. Olumsuz sınav koşulları ve benzeri başka tersliklerle dolu bu eğitim serüveni Haziran 2003'te İstanbul 
 üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirmemle noktalandı.
İstanbul üniversitesi Hukuk Fakültesine girdiğim tarihlerden başlayarak hukuk 
 alanında nasıl çalışmak istediğim de kafamda biçimlenmişti. Okumak ve araştırmak benim iki vazgeçilmez tutkumdu. Bu tutkumun etkisiyle boş 
 zamanlarımda da sürekli okur bazen yazma denemeleri de yapardım. Bu nedenle gelecekte, yapacağım iş, okuma, araştırma ve yazma üçgenini bünyesinde 
 barındıran bunlara ek olarak hem öğrenebileceğim hem de öğretebileceğim bir ortamda geçmeliydi. Gençlerle bir arada olmak da beni ayrıca 
 heyecanlandıran bir başka etken olduğu için bütün bu aradıklarımı yalnız üniversite de bulabileceğim kanısına vardım ve üniversite yıllarının 
 başından sonuna kadar bu düşüncemde bir değişiklik olmadı. Tersine bu bir düştü ve ben bu düşün peşine düşecektim. Bu süreç içinde sıkça yinelediğim 
 ve kimi arkadaşlarımın da "yine mi o sözler" diye gülümsemeden geçemediği, Octavio Paz'ın "Kurduğunuz düşlere yaraşmaya 
 çalışın!" sözlerinden esinleniyordum.
İstanbul üniversitesi Hukuk Fakültesindeki eğitim hayatım özellikle olumsuz sınav koşulları 
 dolayısıyla sorunlu geçtiği için, bu ilerleme isteğimin ilk basamağına bile bu okulda adım atmamın ne kadar zor olduğunu görünce yurtdışında mastır 
 olanaklarını araştırmaya başladım. Büyük ölçüde internetten yaptığım araştırmalar sonucu ABD'nin engellilere özellikle teknik donanım konusunda 
 olanaklar sağlayabildiğini gördüm. Bu arada ABD'de hukuk mastırı konusunda bazı yerlere danışmak istedimse de, "ABD'de hukuk eğitimi çok 
 farklıdır o yüzden pek ilgili değiliz" türünde yanıtlar aldığım için araştırmalarımı büyük ölçüde kendim internetten yaptım. American 
 University Washington College of Law'a başvurdum. Washington DC'de bulunan bu okul engellilerle ilgili deneyimli olduğu için özellikle bu okuldan 
 kabul almayı çok istiyordum. Ayrıca Washington DC'deki yapılanmayı gözlemlemek istediğim için daha çok bu bölgedeki okullar üzerinde duruyordum. 
 Mayıs 2003'te başvurumun kabul edildiğini öğrendim. Haziran 2003'te İstanbul üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirmemle birlikte ABD'ye gidebilmek 
 için en büyük engel ortadan kalkmış oldu. Ağustos 2003'te Amerikan Üniversitesi Washington Hukuk okulundaki eğitimime başlamak amacıyla ABD'ye 
 gittim.
ABD'de ilk gözlemlediğim, öğrenci veya çalışma hayatında olan herkes çok yoğun yaşıyor. Dolayısıyla benim günlerim de oldukça 
 yoğun geçiyordu. Bununla birlikte, çalışma koşullarım ve ABD'de engellilere karşı bakış açısının daha olumlu olması dolayısıyla çalışmalarım daha 
 rahat sürdü. Okulda ders çalışabilmek için bana ayrılan odadaki okuma cihazı aracılığıyla ders materyallerini okuyor, çalışmalarımla ilgili 
 sorunları yetkililerle konuşarak çözümlemeye çalışıyordum. Washington DC'de sadece eğitim alanında değil gündelik yaşamda da engellilere karşı
 bakış açısının Türkiye'ye göre daha olumlu olduğunu gözlemliyorum. Türkiye'de özellikle önyargının engellilere karşı olumsuz bakış açısında 
 belirleyici olduğunu düşünüyorum.
ABD'deki olanaklara karşın, Türkiye'de çalışmayı hedefliyorum. Mastır eğitimimi tamamladıktan sonra 
 doktora yapmayı amaçlıyorum. Türkiye'de veya ABD'de. -ABD'de doktora finansal kaynak bulabilmeme bağlıdır.- Türkiye'de doktora yapmak için girmem 
 gereken Lisansüstü Eğitim sınavında karşılaşacağım engeller, ABD'de doktora yapma düşüncemi güçlendirdiğinden bu düşüncemi ABD'de gerçekleştirmeyi 
 amaçlıyorum. Başta sözünü ettiğim düşümü gerçekleştirmek çerçevesinde bu öğrencilik sürecinin devamını umuyorum.
Boş zamanlarımda kitap 
 okumayı değişik yerler görmeyi yazı yazmayı severim. Önceleri org çalıyordum şimdilerde pek zaman bulamıyorum. Gitara da başlamıştım ancak kaldı 
 artık müzik sevgimi dinleyici olarak sürdürüyorum. 6 Ocak 2004
(ekleyen Avni Arıkan) 2005 yılı mayıs ayında Amerikan Üniversitesi 
 Washington Hukuk Okulu'nda insan hakları hukuku ağırlıklı, uluslararası hukuk mastırı yaptı ve Türkiye'ye döndü. 2006 yılı güz döneminde, kabul 
 edildiği İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinde, İnsan Hakları ve Ayrımcılık konulu doktora çalışmasına başladı. Derslerde not tutma, ödev 
 hazırlama ve sınavları alma gibi temel konularda bezdirici zorluklarla karşılaştı. Mücadele etmekten yılmadı. Keskin zekâsı, entelektüel ve 
 sevimli kişiliği ile sorunların üstesinden gelmesini bildi. 2008 yılı yaz aylarında hastalığı ağırlaştı. Yazlıktan, İstanbul'a döndükten sonra 
 yazdığı iletide şöyle yazıyordu; "17 Ekimde İstanbul'a geldik. Ben yol boyunca yattım. Eve vardığımızda babama, bir hastalığa yakalanmış 
 olabileceğimi ve belki de yaşayamayacağımı söyledim. O da: "Seni yaşatmak için her şeyi yapacağım" dedi. Yaptı, yaptılar 
 da."
Çok uzun süren fizik tedavi ve rehabilitasyon, çeşitli muayeneler, testler sürekli yatar durumda olması, Doktora çalışmalarını 
 aksattı ve 2009 yılı başında okulundan izin aldı.İnsan hakları konusunda çalışmayı seviyordu. Yazmayı da seviyor düşüncelerini deneyim ve 
 gözlemlerini yazıya döküyor ve Radikal gazetesinde yayımlatıyordu. Bir iletisinde şöyle sesleniyordu bana; "Bak ne diyeceğim? İnsanlar 
 sürekli, "engelliler haklarına sahip çıkmıyor", "hak talebi yok" gibi lakırdılar ediyor. Ben de biraz böyleydim. Bardağın boş 
 kısmını daha çok görürdüm. Ancak bazı ayrıntılar var. Onları yok saymak anlamına geliyor bu düşünce. Bunun yanlışlığını gördüm sonradan. En azından 
 ben böyle düşünüyorum. Olmayanı söylemek gerekir. Ancak olanı da görmezsek bulunduğumuz yeri değerlendirmede yanlışa düşeriz gibi geliyor bana. 
 Örneğin, nüfus konusunda siz bir dava açtınız ve kazandınız. Rehabilitasyon merkezi için "Okuluma Dokunma" etkinlikleri vardı. Teslime
 otobüste yaşadıklarını yargıya taşımak için çaba gösterdi ve başardı. Sen ve Erol plaka davası açtınız bunun için mücadele veriyorsunuz. Ne bileyim, 
 "hak talebi yok, engelliler haklarına sahip çıkmıyor" demek haksızlık olur gibime geliyor benim. Bir şeyler var ama henüz yeterli ve 
 yaygın olmayabilir. Bunun da birçok kişi bilincinde aslında. Yanlış mı sence?"
Bir başka iletisinde düşüncelerini şöyle aktarıyordu; 
 "Avnicim, bence mücadele yalnız hukuksal yolların tüketilmesiyle olmuyor. Arada bir eylemselliğe de dökülmesi zorunlu diye düşünüyorum ama 
 eylem sözü birçok kişiyi ürkütüyor. Bu tür mücadelelerin politik yönleri ağırlıklıdır. Dolayısıyla hukuk bazen yardımcı olur, bazen engeller. Bazen 
 de merhem olması gecikir. Oturup beklemek bu durumlarda her zaman doğru olmayabilir gibi geliyor bana. Bak, Okuluma Dokunma etkinliklerini 
 anımsarsın belki. İmza kampanyasına sen de destek vermiştin."
İnsan hakları konusu başta olmak üzere çocuk suiistimalleri ve 
 hakları ve tabii olarak engelli hakları konusunda durmaksızın fikir üretiyordu. Yine bir iletisinde şöyle yazıyordu; "Şu engelsizsiniz 
 olayının sözsel olarak doğru olduğunu; ancak eylemsel olarak yazdıklarına katılmadığımı söyleyebilirim. Çünkü örneğin ben "kör ve sağır 
 olduğum halde doktora yapıyorum" dersem, oradaki "halde", "bile" gibi sözcüklerin varlığı karşısında, zaten kendimi 
 şaşırmış düşünürüm. Ben yapılabileceğini biliyorum. Neden gereksiz bir kanıtlama çabası içine gireyim ki?"
Ağır hastalık ve yatağa
 bağımlılık duygularında yükselişlere neden oluyordu. Bazen isyan bazen bezginliği yaşıyor ve şöyle yazıyordu son iletilerinden birisinde; 
 "Kitap okuyamıyorum Avnicim. En büyük sıkıntım da bu aslında. Gullian Barre gözlerimi fena etkiledi ve sanırım bu sürecin sonunu beklerken 
 görme yeteneğimin bir bölümünü de yitirdim. Gözlerim karartılıyken, karartı çıkmayan bölümle okuyorum. Gören her yer de okuma işlemini yapmıyor. Sağ 
 gözün alt kısmı okuyor. Benim kaygım da zamanla karartıların oraya sıçrayıp gözleri okumaz kılması. Moral bozukluğunu göz doktoru yasakladı. Gullian 
 Barre aradan çekilse durum daha iyi anlaşılacak doktora göre. Ancak göz sinirleri zaten zayıf olduğu için ve GBS de sinirsel olduğundan karartının 
 çıktığını söylüyor. İşte bir o yazışma zorunluluğuyla aldığım negatif enerji morali de etkiliyor. Göz doktorundan rapor mu alsam ne! Özetle, 1,5 
 yıldan fazla zamandır kitap, gazete vb okuyamıyorum. Bekliyorum okuyabilmeyi. Yine okuyamadığım için okula da dönemiyorum. Özlem biriktiriyorum. 
 Eğitimime dönmekten gayrı bir isteğim yok. Öyle özledim ki anlatamam." Sevgili selen bu özlemini giderme fırsatını yakalayamadı, bu satırları 
 yazdıktan kısa bir süre sonra 12 Mart 2010 Cuma akşam saat 19:30 sıralarında aramızdan ayrıldı.
Otuzbir yılla sığdırdığı çalışmalarını 
 ve düşüncelerini gelecek kuşaklara aktarmak konusunda elimizden geleni yapmaya çalışacağız.
Elimizden başka ne gelebilir ki.
 Seni hep sevgi ve saygıyla anacağız sevgili SELEN ÖZEL.