Değerli arkadaşlar, 
Değerli arkadaşımız Selen Özel'i kaybettik, cenazesi, yarın 13 Mart 
Cumartesi günü, ikindi namazına müteakiben, Gürpınar Beylikdüzü, Bizimkent, Fatih Sultan Mehmet Camiinden kaldırılacaktır. Ailesinin, tüm dostlarının 
Ve arkadaşlarının başı sağ olsun. Ailesine, tüm dostlarına ve arkadaşlarına sabırlar diliyorum, nur içinde yatsın. Sacit Serim
---------------
Sevgiyle merhabalar; Sevgili Selen'e rahmet diliyorum. Şaşkınlık içerisindeyim. Allah kalanlara sağlık, sabır versin. 
Hepimizin başı sağ olsun. Saygılarımla Umut Korkmaz
---------------
Onunki gerçek bir yaşam kavgasıydı. Hiç tanışma olanağımız olmadı 
Selen'le. Fakat dostlarımın anlatımlarından ne kadar dirençli ve umut dolu bir mücadele insanı olduğunu biliyorum. Anısı yaşam mücadelemizde 
Yaşayacaktır mutlaka. Görevimiz onu örnek alarak yarattığı değerleri korumak ve geliştirmek. Kalanlara sabır ve metanet dilerim. Mahmut Keçeci
---------------
Tüm sevenlerinin ve ailesinin başı sağ olsun. Sabır diliyorum. Nur içinde yatsın. Teslime
---------------
Biraz önce Teslime'den aldım korkunç haberi. Pırıl pırıl bir yüreğe ve beyne sahip kavga arkadaşımızı yitirdik. Hepimizin başı sağ olsun. :(Erol
---------------
Bir MUMCU daha yitirdik, dostlar. Hepimizin başı sağ olsun. Nur içinde yat Selen, seni unutmayacağız. Türk Quad Ailesi
---------------
Selen Özel adlı arkadaşın vefatını öğrenmiş olmaktan dolayı çok üzgünüm. Gruptaki pek çok arkadaşımız gibi Selen Özel'i de şahsen tanıma olanağı olmadı. Nasıl bir rahatsızlıktan muzdaripti, bilemiyorum. Turkquad Grubu sayesinde, son derece güçlü bir fikir ve düşünce 
altyapısına sahip olduğunu hissettiren bazı yazılarını ve mesajlarını görme ve okuma şansı bulmuştum. Selen Özel'e Allah'tan rahmet, Gruptaki 
arkadaşlara ve Selen Özel'in sevenleri ile yakınlarına da başsağlığı diliyorum. Ali Fuat Mengüç
--------------
-ilham veren bir birikimin 
sahibiydi, sakat haklarını sarsıcı bir etki ile yazılarında dile getiren nadide bir insan, bu ülkeye hiç gelmemiş düzeyde bir sakat hakları aktivistti 
olabilecekken zamansız giden nice değerlerden biri oldu. Geride bıraktığı ışıltısının hepimize moral ve motivasyon olmasını diliyorum. Sevgili selen; 
Gittiğin yerden hoşça kalın dostlar dediğini duyar gibiyiz, umarım gül yapraklarının arasında uyuyorsun şimdi. Evet, biz senden hoş kaldık selen. 
Şahin Akşahin
---------------
Böyle bir durumda insan bir şeyler söylemek istiyor ama her şey nafile. Belki de susmak en iyisi. Okul 
arkadaşım Selen seni hiç unutmayacağız. Hüseyin Pala
---------------
Mücadele gücün hepimize örnek olsun. Nur içinde yat Selen, seni 
unutmayacağım. Sacit Serim
---------------
Şu an Sinop'tayım haberi dün gece Elif abladan aldım ve şok oldum. Daha birkaç gün önce nikah 
davetiyelerime Seleninde adını yazmıştım. Ona sürpriz yapacaktım. Onu kaybettiğimize inanması o kadar zor ki. Selen ile çok güzel paylaşımlarımız 
oldu. Birbirimize özel hayatımızı anlatacak kadar güvenir ve paylaşım içinde olurduk. Zekası herkese örnek olacak nitelikteydi. Ailesi ve dostlarına 
başsağlığı diliyorum. Bunları yazarken bile hala inanmak istemiyorum. Gökhan Ayık
---------------
Başımız sağ olsun ailesine sabırlar 
diliyorum. Emre Koçak. 
---------------
Mekanı cennet olsun. Geride kalanlara sabrı cemil niyaz ederim. Sedat Üçüncüoğlu
---------------
Arkadaşımız Selen Özel nur içinde yatsın, ailesinin sevenlerinin ve bizlerin başı sağ olsun. Sabır diliyorum. Muhibe Aktı
---------------
Şu an aldığım kötü haberden sonra neye uğradığımı şaşırdım, derin bir üzüntü içerisindeyim. Kelimelerin son bulduğu bu 
noktada ailesine sabırlar, Selen' ede rahmetler diliyorum. Elimden de başka bir şey gelmiyor. Kenan Girişmen
---------------
Işıklar içinde 
yatsın, başımız sağ olsun. Recep Avara
---------------
Nur içinde yatsın. Sevenlerine sabır diliyorum. Erden Kesim
---------------
Merhabalar, Ben de dün cenaze töreninde olanlardandım. Bence hepimizin başı sağ olsun. Engelliler bir beynini bir güçlü 
kalemini kaybetti. Sevgiler Engin Yılmaz
---------------
Değerli arkadaşımız Selen Özel için Bahçelievler Yayla Camiinde, 15 Mart Pazartesi 
günü yatsı namazı sonrasında (saat 19. 30) mevlit okutulacaktır. Mevlit öncesinde saat 17. 30 / 19. 30 arasında Yayla Camiinde yemek verilecektir. 
Tüm arkadaşları ve dostları davetlidir. Not: Yayla Camiine Kadir Has İş Merkezi yanından gidilebiliyormuş. 
---------------
Sevgili 
Selen'in vefatını Cuma akşamı Avni'nin tel öğrendim. Seleni ilk Gökhan tanıştırdı. Beraber evlerine gittik inanılmaz bir insan kaç saat sohbet 
ettik hatırlamıyorum. Konuştukça konuşuyoruz bir turlu zaman bize yetmiyor. Sevgili Annesi Fehime teyze sürekli çaylarımızı yeniliyor. Hümanist yanı, 
mücadeleci yanı, beyni bu ülkede nadir görülebilecek bir yaşam azmi. İnadına yaşayan, inadına mücadele eden, bilgi ve birikimlerini herkesle paylaşan, 
bana kalsın demeyen kocaman bir yüreği olan ve o yürekte dünyaya yetecek bir sevgi ve paylaşımı olan bir dostumuzu, yoldaşımızı kaybettik. İlkbaharın 
şu günlerinde toprağa bir tohum düştü. Yeşerecek, çoğalacak, renklenecek hep etrafına renk verecek bir gülü kaybettik. Sevgili Selen mekanın cennet 
olsun. Nur içinde yat. Rahat uyu sen mavi gökyüzünde binlerce yıldızdan en parlak olanısın dün gece gökyüzüne baktım ve en parlak yıldızı seçtim sana 
selam gönderdim. Sevgili Selen seni yolcu etmeye gelemedim. Evde iki hasta vardı ve benim onlara bakmam gerekiyordu. Bende pekiyi değildim. Seni 
unutmayacağız. Mücadelemiz kaldığı yerden devam edecek sevgili dosttum. İyi ki senin gibi güzel yürekli bir kardeşim, arkadaşım dosttum oldu. Ailene 
ve sevenlerine sabır ve baş sağlığı diliyorum. Yolun açık olsun sevgili kardeşim. Elif Özen
---------------
Olayların, yaşam parçalarının 
kötü etkileri nedeniyle, günlerin, nesnelerin, renklerin, simgelerin “lanetli” kabul edilip onlara küsülmesine karşı çıkmış, onları sıradan yapmanın 
insan iradesinde olduğunu düşünmüşümdür. Bunu kendim hep başarabildim mi?12 Mart 2010 akşam saat 20:30 cep telefonumun çalışına zor yetiştim. Ekranda 
cebimin tanımadığı bir numara yazıyor, kısa bir bocalamadan sonra açtım. Beynimin tanıdık olarak algılamadığı bir bayan sesi…. Ağlıyor bir taraftan, 
kendini tanıtmaya çalışıyor diğer yandan, beynim, kulağımdan gelenleri almak, kabul etmek istemiyor. Gözlerim bir anda dışına kurudu kendi içine oluk 
oluk gözyaşı akıtıyor. Beynim kontrolü bıraktı her organım kendi refleksi içinde. Ben ne dedim, o ne dedi, ben neden sahibini tanımadığım sese karşı
 nefret hissettim, beynim neden kendini bıraktı, kızım neden koluma yapışmış beni sarsıyor, ne diyor? Hiç ama hiç birini halen hatırlamıyorum. 
 Konuşma bitmiş olmalı telefonu kapattığımda üzerimde tonlarca yük altında ezilen "ben" hissi… Kızımın kolumdan sarsması olmasa uzun 
 sürecek bu derin dondurucu etkiden çıkamayacağım. Sıyrıldığımda, eşimin de yanımda sorular sorduğunu, artık cevap alamama sabrının sonuna 
 geldiğinin ayrımına vardım… “Selen ölmüş” diyebildim sonunda. Bir daha çalmasın, bir daha o ses olmasın, Cuma akşamları telefon olmasın, bir 
 daha 12 Mart takvimlerde yer almasın… Oysa 10-12 Mart 2006, belki yine bir Cuma günü, nüfus yasanına tecavüz eden yönetmeliğe karşı, yönetmelikte 
 engellilere ayrımcılık yapıldığı savıyla bir avuç insan mücadele veriyoruz. Grubumuza “sızan”, kışkırtmalara kalkışan “insan”a karşı mücadele 
 veriyoruz. Yazdığım yazıları, sevgili Sacit Serim izin isteyerek hukukçu bir arkadaşıyla paylaştı. Birbirimize e-adreslerimizin ulaşmasını sağladı. 
 Sevgili Selen’den “siz” seslenişli ilk iletinin tarihi 18 Mart 2006. Aramızda 3 ileti “siz” seslenişiyle geçti. Kısa sürede sağlam bir dostluk 
 kurmuştuk. Çok değerli, gerçekten kelimelere sığdırılamayacak muhteşem bir insanla tanışmış ve dost olmuştum. Harada gürede yazıyorduk. Selen’le 
 aktüel konulara, hukukun derinliklerine inmek ne kadar keyifli, ne kadar kolay anlaşılırdı. Oysa doktorlar ve hukukçular bir başka tür diyalog 
 kurarlar kendi meslekleri dışındakilerle. Biriktirdim aramızdaki ilk mektuptan buyana. Çünkü bilgi yumağıydı sevgili Selen. Sürekli okuyor, 
 paylaşıyor, yeni öğrendiğini çekinmeden söyleyebiliyordu. Öğrendiklerinin, bir süre sonra tekrar üzerinden geçiyor, sürüklüyor, farklı bakışlar 
 getiriyor, paylaşıyor ve paylaşıyordu. Sevgili Sacit Serim’in her e-iletisinin altına koyduğu "Oku, öğren ve paylaş ki, bilgi sende kalmasın” 
 söylemi, Sacit’in kendi yapısını anlattığı kadar, benimle tanıştırdığı o bilgi deryası insanı da anlatıyordu? Hukuk okumuştu, sonra Amerika’da 
 hukuk mastırı yapmıştı. Bir süre sonra doktora yapmaya karar vermişti. Bunlar bir çırpıda birkaç sözcükle anlatılabilir şeyler, ama başarmak, 
 sürdürmek kısaca yaşamak büyük mücadeleler istiyor. Sevgili Selen Guillain-Barré sendromu hastalığı ile boğuşuyordu. Gün ve gün görme, işitme ve 
 hareket yeteneği zayıflıyor yitiriyordu. Mastırını Amerika gibi ülkemize oranla çok daha avantajlı(engelliler açısından) bir ülkede yapması bile 
 çeşitli mücadelelerle olmuştu. Pek çok insanın “yeter artık” isyanı ile vazgeçebileceği eşikleri zekâsı, mücadeleci ruhuyla aşmıştı. Doktora 
 çalışmasına kabul edilmesi olağan üstü engellere karşı mücadelesi, derslerde işitme ve görme eksikliğini tamamlayıcı aletleri kabul ettirmesi, 
 sınavlarında ki hırpalanma ve yıpranması. O kalın küçük yazılı kitapları bir sonraki sınava kadar okuma ve bitirme mücadelesi. Zorluklar, çok 
 sevdiği annesi ve babasının, sonsuz sevgi dolu özverisiyle kolaya dönüyordu. Anne ve babası onun için, Selen de onlar için yaşamın her saniyesiydi, 
 soluk alıp vermek kadar bütünleşmiştiler. Yazışmaya başladığımızdan birkaç ay sonra, babası ile Ankara’ya gelmişti. Buluşmuş ve saatler boyu sohbet 
 etmiştik. Nüfus cüzdanlarında bize vurulan damgayla mücadeleyi, Sevgili Selen sayesinde kazandık. Ben Sevgili Selen’den aldığım bilgiler, 
 öğrendiklerimle onun yazdıklarıyla çıktım yargıçların karşısına. Araçlarımızın plakalarında bize vurulan damga ile mücadele eden dava dosyasını 
 son şekline Sevgili Selen getirdi. Bir yıldan daha önce, ağır ağır vücudunu bitiren hastalık onu aniden yatağa düşürdü. Doktora çalışması, insan 
 hakları ve ayrımcılık konularında detaylı çalışma isteğiyle dolu günleri kitaplar, yoğun çalışmalar onu yormuştu. Diğer taraftan bir anda durmak 
 onun hevesini kursağına dizmişti. Aniden ümitsizliğe kapılmıştı. Ayağa kalkamayacağına inanıyordu. Ümitsizlik onu sarmışken, en büyük desteği 
 veren anne ve babasının yanı sıra, tüm seven arkadaşları ve akraba çevresi yanına koştu. Bir süre sonra tekrar yazışmaya başladık. Bir iletisinde 
 “Geriye bakınca, "ne yaşadım ki" diyorum içtenlikle. Ne hastalıklara tanıklık ettim. Örneğin ağabeyim serebeller ataksi adlı bir 
 hastalıktan öldü. Yaşı da benden iki kat küçüktü. Onu yitireli 21 sene oldu. Aramızda 6 yaş vardı. Çok daha bağımlı hale getiriyordu çünkü 
 konuşamıyordu da. Naçar bir bekleyişle ağır ağır ölüme ilerliyor insanlar. Bütün bunları görüp de "ne yaşadım ki" demem çok değil, 
 az bile. ” diye yazıyordu. Sevgili Teslime’nin Özel Halk otobüsünden atılması davası üzerine, Radikal gazetesine yazı yazdı. Mücadele azmi ve 
 yaşam sevinci tekrar filizlenmiş bizi de sevindirmişti. O sevinçle yazdığım bir iletiye verdiği yanıtta Can Yücel’den bir şiir ile mesaj veriyordu. 
 Körü körüne yaşamak bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne. "O olmazsa yaşayamam" demeyeceksin. Demeyeceksin işte. Yaşarsın çünkü. 
 Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki. Çok sevmeyeceksin mesela. O daha az severse kırılırsın. Ve zaten genellikle o daha az sever seni, senin 
 o'nu sevdiğinden. Çok sevmezsen, çok acımazsın. Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem. Çalıştığın binayı, masanı, telefonunu, kartvizitini. 
 Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin. Senin değillermiş gibi davranacaksın. Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de korkmazsın. 
 Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın. Çok eşyan olmayacak mesela evinde. Paldır küldür yürüyebileceksin. İlle de bir şeyleri 
 sahipleneceksen, Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin. Gökyüzünü sahipleneceksin, Güneşi, ayı, yıldızları. Mesela kuzey yıldızı, 
 senin yıldızın olacak. "O benim" diyeceksin. Mutlaka sana ait olmasını istiyorsan bir şeylerin. Mesela gökkuşağı senin olacak. İlle de 
 bir şeye ait olacaksan, renklere ait olacaksın. Mesela turuncuya, ya da pembeye. Ya da cennete ait olacaksın. Çok sahiplenmeden, Çok ait olmadan 
 yaşayacaksın. Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi hem de hep senin kalacakmış gibi hayat. İlişik yaşayacaksın. Ucundan tutarak. Can 
 Yücel Benim canım, dostum, sevgili Selencim, kayıp gittin yaşamımdan, çok şey kaldı sana soracağım seninle paylaşacağım, bitmemişti ki 
 hedeflediklerin, başlattığın mücadelelerin… Beyinim halen isyanda, göz pınarlarım içine akmaya devam ediyor. 12 Martları silsem tüm takvimlerden, 
 atsam çöpe o cep telefonumu, ne yapsam daha bilmiyorum ama özledim seni ben…. Avni Arıkan15 Mart 2010; Ankara
---------------
 Sevgili Selen'in ardından. Arkadaş Dökümü Evvela dişlerimiz döküldü Sonra saçlarımız Arkasından birer birer arkadaşlarımız Şu canım dünyanın orta 
 yerinde Yalnız başına yapayalnız Kırılmış kolumuz, kanadımız Tatlı canımızdan usanmışız Bir şüphedir sarmış yüreğimi ziya kendini aldatıyor demişiz ya 
 bizi Bir şüphedir demir atmış ciğerimize Pamuk ipliği ile bağlamışlar bizi Düğüm üstüne düğüm şöyle dursun Bir çalım bir kurum hepimizde Nereden inceyse 
 oradan kopsun Bu canım dünyanın orta yerinde Hayvanlar kadar bağlanamamışız birbirimize Yalan mı? Gözünü sevdiğim karıncalar İşte: Hamsiler sürü 
 sürü Arılar bölük bölük geçer Leylekler tabur tabura bizler? Eşref-i mahlûkat! . Boğazımıza kadar kendi murdar karanlığımıza gömülmüşüz Bizler bölük 
 bölük, bizler tabur tabur Bizler sürü sepet Yalnız birbirimizi öldürmüşüz Bedri Rahmi Eyüboğlu
---------------
Güzel bir kız tanıdım 
 Amerika’da. Bir Türk öğrenci var dediler annesiyle gelmiş bir tanış. Bahçeye indim annesiyle oturan bir kız gördüm. Adi Selen. Çok iyi arkadaş olduk. 
 Soyadı gibi “Özel” di. Annesi birazda bana emanet etti ve Türkiye’ye dondu. Selen istedi aslında dönmesini. Üniversite ilana çıkmış: “Walker” 
 aranıyor diye. Üniversitenin sosyal hizmetlerinin başında Türk bir hanim vardı. Gerek yok dedim ben Selen’le ilgilenirim. Merak etmeyin. Dedim ya; 
 Selen “Özel” di diye. %90 göremezdi Selen. %50 de işitme güçlüğü vardı. Ama bazen bizden iyi görür bizden iyi duyardı gibi gelirdi. Geç saatlerdeki 
 ders çıkışlarında girdirdim okula. Koluma girer yürürdük aksamın geç saatlerinde. Yol boyunca sohbet eder evine bırakırdım. Bazen yolda yürürken 
 görür, arkasından koşup “Selennnn!!! “ diye yapışırdım sırtına. Bazen Yıldırım kardeşim ekmek makinesiyle sıcak ekmek yapardı, ben alır aynı 
 apartmanda oturduğumuz için iki dakika içinde soluğu Selen de alır, ekmeği ona götürürdüm. Ev arkadaşı Seda, harika bir insandı. Bazen gün aşırı 
 uğrardım evlerine. Derslerle ilgili moral verirdim Selene. Alışverişleri bazen birlikte yapar, havalimanına gitmesi gerektiğinde Selen’e eşlik 
 ederdim. Bazen Selen çat kapı gelirdi bana. Yemek yerdik. Anlatacak çok şey var aslında. Türkiye’ye döndüğünde ara sıra yoklardım Seleni. Anlamazdı 
 ama anlarmış gibi konuşurdu bazen Selen. Annesinden alırdım haberlerini, yaptığı akademik çalışmaları vs. Bir gün çok hastalandığını söyledi annesi. 
 Yurt dışından yine geldiğimde aradım, telefonu kapalıydı Selenin. İki üç kez denedim ne zaman geldiysem. Sonra annesi Fehime hanim beni facebook 
 tan ekledi ve öğrendim ki benim küçük Selenimin meleklere sözü varmış. Onları kıramamış. Çok genç yasta kaybettiği ağabeyi ile buluşmak için 
 ayrılmış bizden. Seleni çok özlüyorum. Onun sayesinde hiç bir görme engelliyi yolda sektirmem. Girerim koluna. Annesi harika insan Fehime hanimin 
 yazdığı kitap kitapçılarda. Ben sipariş ettim. Sizde merak ederseniz almanızı isterim. Nur içinde yatsın. Ozan.