Katılımcılık ve ayrımcılık (21 Haziran
2009 - Radikal Gazetesi)
İTÜ Türk Musikisi Devlet
Konservatuarı, son yıllarda sakat öğrenci adaylarını, yetenek sınavını
kazanmalarına karşın kabul etmiyor.
Son yıllarda, ülkemizde sakat hakları
konusunda bir canlanma gözlemleniyor. Sakat kitlesinde bilinç ve duyarlılık
uyanıyor. Belirginleşmeye başlayan politik bir tavır söz konusu. Hak
mücadeleleri konunun niteliğine göre bireysel, kitlesel, eylemsel, yargısal ya
da eylemsel-yargısal bir eksende gelişimini sürdürüyor. Hak mücadelelerine
ilişkin çabalar bazen sonuç vermeyip girişim düzeyinde kalsa da, bu çabaların
gelişim sürecine katkıları oluyor. 2007’de gerçekleştirilen “Okuluma Dokunma”
etkinlikler dizisi bu konuda önemli bir örnek. “Özürlüler Veritabanı
Oluşturulmasına ve Özürlülük Bilgisinin Nüfus Cüzdanında Yer Almasına Dair Yönetmelik'in nüfus cüzdanlarına ilişkin bölümünün
ayrımcılık yarattığı ve özel yaşamın gizliliğini zedelediği savıyla Avni
Arıkan, Dersu Erol Uyar, Elif Özen, Teslime Taplacı, Çağrı Doğan ve Gökhan Ayık’ın Danıştay’da açtığı
davayla iptal edilmesi de önemli gelişmelerden biri. Bunlar umutların
filizlenmesinde önemli gelişmeler olsa da, sakat kitlesi, gelişim sürecinin
henüz yeterli ve yaygın düzeye gelmediğinin bilincinde. Örneğin, ayrımcılığın boyutlu
ve yaygın bir olgu oluşu da yürünecek yolun niteliğine ilişkin az çok fikir
veriyor.
Bir eğitim-öğretim yılının
noktalandığı ve ÖSS’nin geride kaldığı şu günlerde, anlam ve öncelik kazanan
bir soru var: ÖSS ve üniversitelerin yetenek sınavlarını başarıyla geçmek
gerçekten kabul için yeterli mi?
İstanbul Teknik
Üniversitesi Türk Musikisi Devlet Konservatuarı’nın (İTÜ TMDK)
son yıllarda sakat öğrenci adaylarını, yetenek sınavını kazanmalarına karşın
kabul etmemesi; üstelik bu ayrımcı uygulamaya “İstanbul Teknik Üniversitesi
Türk Musikisi Devlet Konservatuarı Lisans Eğitim ve Öğretim Yönetmeliği”nde yer
vererek, ona hukuksal geçerlilik kazandırma çabasına girmesi karşısında
yukarıdaki soruyu olumlu yanıtlamak güçleşiyor. Yönetmeliğin 5/c maddesi şöyle:
“Konservatuara ön kayıt yaptırabilmek için; 25 yaşını aşmamış olmak ve ayrıca
kesin kayıtlarında, kazanılan bölümle ilgili eğitime mani bölümlerin
özelliklerine göre vücut yapısında, Konuşma, işitme, görme ve benzeri uzuvlarda
özrün olmadığını gösterir tam teşekküllü devlet hastanesinden alınmış sağlam
hükmünü taşıyan sağlık kurulu raporunu ibraz etmesi gerekir. Sağlam hükmünü
ihtiva eden sağlık raporunu getiremeyen aday öğrenciler sınavda başarılı
olsalar dahi kesin kayıt yaptıramazlar...” www.tmdk.itu.edu.tr/kons_yon.htm)
Görüldüğü gibi TMDK’ye
girmek isteyen bir adayda yetenek sınavına ek, 25 yaşını aşmamış olması ve
sakat olmaması önkoşul olarak aranıyor. Önkoşul niteliğindeki
bu iki ölçütün özel olarak değerlendirilmesi zorunlu. Yetenek sınavına
ek, öngörülen yaş ölçütü ayrımcılık yaratıyor. Bu önkoşulun gerekliliğinin
uzman müzisyenlerin katılacağı bir tartışma ortamında değerlendirilmesi
gerekir.
İkinci önkoşul,
sakatlığa dayanan ayrımcılık konusunda çarpıcı bir örnek. Ayrımcı uygulamaya
yönelen TMDK olduğundan, bu örnek kurumsal ayrımcılık
olarak da ele alınabilir. Yönetmelikle, uygulama sistematik bir nitelik de
kazandığından, sürekliliği güvence altına alınmış durumda. Hukuksal olarak
kabul edilemeyeceği gibi, utanç verici bir niteliği de var bu uygulamanın. Öte
yandan, hukuka ve realiteye aykırı olduğundan, keyfilik, kişisel istek kokan
bir özelliğinin bulunduğunu da vurgulamak gerekir. “Okulda sakat görmek
istemiyorum, onlarla uğraşamam” sözleriyle özetlenebilecek bir yaklaşımın,
yapay zorunluluk sözleriyle süslü, meşruiyet giysisi giydirilmiş durumu da
denebilir.
Görmezlik eğitime mani midir?
TMDK, bu yönetmelik
düzenlemesiyle, görmezlik/az görme durumunu, konservatuarda eğitim görmeye
engel olarak değerlendiriyor. ‘...kazanılan bölümle ilgili eğitime mani
bölümlerin özelliklerine göre vücut yapısında, Konuşma, işitme, görme ve
benzeri uzuvlarda özrün olmadığını...’ sözleri karşısında, şu soru ivedilikle
yanıt bekliyor: Görmezlik/az görme durumu konservatuarda eğitim görmeye engel
midir?
Konservatuar mezunu bir arkadaşım,
“kazanılan bölümle ilgili eğitime mani” sözlerinin görmeyle ilgili olmadığını;
örneğin bir adayın opera bölümünün sınavını kazanmasına karşın, gırtlak
yapısının eğitime engel olabileceğini; dolayısıyla sağlık raporunun bu konuda
gerekli olabileceğini söylüyor.
Bu bağlamda, TMDK,
“kazanılan bölümle ilgili eğitime mani” ölçütünü sakatlık durumunu kapsayacak
biçimde genişletiyor. TMDK’nın Âşık Veysel’in görmez
bir bağlama ustası olduğunu unutmuş olabileceği de düşünülemez. MDK’nın öğretim üyeleri arasında, Âşık Veysel’e hayranlık
duyduğunu sıkça vurgulayan ve tanınan kişiler var. Artık yaygın kabul gören bir
gerçeği, görmezlerin konservatuarda müzik eğitimi görebileceği gerçeğini
yeniden mi tartışacağız?
Bir tuhaf çelişki daha
Başka bir çelişki var ki üzerinde
durmadan geçmek olanaksız. İTÜ’nün internet sitesinde “Genel Bilgiler”
başlığını taşıyan bölümde şu satırları okuyorsunuz: ‘İstanbul Teknik
Üniversitesi, çağdaş dünya üniversiteleri arasında yerini almak, bunu yaşadığı
süreçler ve ürünleri ile kanıtlamak istiyor’. İTÜ’ye bağlı TMDK’nın
aktarılan yönetmelik maddesini düşününce, İTÜ’ye bu kanıtlama çabasında
kolaylıklar dilemek gerekir. Bu düzenlemenin hedefi olanlar, yukarıdaki
satırları okuyunca kendileriyle dalga geçildiğini düşünseler yeri değil mi? 21.
yüzyılda hangi çağdaş dünya üniversitesine bağlı bir bölümde böyle ayrımcı bir
uygulama görülebilir? İTÜ’nün “çağdaş dünya üniversitesi” anlayışına uygun
üniversiteleri kapsayan bir araştırma mı yapmalı?
Genel Bilgileri aynı ilgiyle okumayı
sürdürdüğümüzde şu satırlarla karşılaşıyoruz: ‘...Yoğun rekabet koşulları
içinde üniversitemiz; dinamik, küresel, kaliteli, yaratıcı, katılımcı bir
eğitim/öğretim ve araştırma politikası izliyor’. Bu kadar iddialı söylemleri
olan bir kurumun, en azından içinde yer almak istediği sistemin getirilerine
uygun tutum izlemesi beklenir ama o yapıyla bile çelişiyor. Katılımcılığı,
üniversitenin izlediği eğitim/öğretim politikasının niteliği olarak gösteren
İTÜ’nün katılımcılık anlayışı sakatları kapsamıyor mu? Yoksa rekabet ortamına
ayak uydurabilecekleri değil de, ayak bağı olacakları mı düşünülüyor?
Dünyaya egemen sistemin evrimleşme
sürecinde, gelişmekte olan teknolojinin etkisiyle, tarihin marjinallerinden
olan sakatların üretken bireyler olarak emek piyasalarına girebilecekleri
anlaşıldı. Günümüzde, teknolojik gelişmelere paralel olarak, insan hakları
çerçevesinde fırsat eşitliği, ayrımcılık yasağı gibi ilkelerin
uygulanabilirliği ve yaygınlığı artırılmaya çalışılıyor.
3 Mayıs 2008’de yürürlüğe giren ve
ülkemizin ilk imzacı devletlerden olmasına karşın henüz onaylamadığı “Sakat
Hakları Sözleşmesi”nin 3/b maddesinde ayrımcılık yapılmaması gerektiği
belirtiliyor. İTÜ, bünyesindeki TMDK’nın yıllanmış
ayrımcı uygulaması nedeniyle olumsuz bir örnek oluşturuyor. Ancak, bu çağdışı
uygulamanın kaldırılması için çaba göstererek, ayrımcı uygulamanın tarihe kayıt
düşülmesini sağlar ve gelecekte TMDK’ye girmek
isteyen adayları engellememe erdemini gösterirse üniversitenin nitelikleri
arasında gösterdiği katılımcılık özelliği inandırıcılık kazanacaktır.
İTÜ ve TMDK
konuya ilişkin çabaları daha önce önemsemedi. Ancak, varlığını sürdüren ayrımcı
uygulamanın kaldırılması kararlılıkla bekleniyor.