Özel İnsanlar



Geri Dön

07 Ağustos 2008

Uzunca Bir Aradan Sonra Yeniden Merhaba Arkadaşlar,

Yaklaşık 11 ay oldu –yanlış anımsamıyorsam Eylül 2007’de yazmıştım son iletiyi- haber/iletişim gruplarına yazmayalı.

Tıpta gullian barre olarak bilinen ve ağır iyileşen bir hastalık geçiriyorum. Gullian  barre ve ona bağlı komplikasyonlar henüz ortadan kalkıyor. İyileşme süreci sürüyor. Şu an daha iyiyim. Hastalık haberi gruplara da yansımış. Durumu öğrenerek/duyarak ileti, mesaj gönderen, arayan ve beni görmeye gelen herkese bir kez daha içtenlikle teşekkür ederim.

5 Şubat’ta kamuoyunun Nüfus Davası olarak bildiği davanın duruşması vardı. Davanın iptalle sonuçlandığını, başka deyişle, kazanıldığını Sevgili Teslime ve Avni bildirdiler. Bu habere sevindim. Sanırım Haziran ayında da karar tebliğ edildi. Tam bu noktada, davacı arkadaşlara ve onları destekleyenlere, duyarlılıkları için hem bu kamuoyunun bir üyesi olarak, hem de bir hukukçu olarak içtenlikle teşekkür ederim.

“Yönetmeliğin nüfus cüzdanlarına ilişkin düzenlemesinin –davaya konu olan bölümünün- iptal edilmesi neden bu kadar önemliydi?”, “Görünen köy kılavuz ister mi?” türünde sorular soranlar için bir kez daha yazmak istiyorum. Yönetmeliğin nüfus cüzdanlarına ilişkin düzenlemesi, idare hukukuna ve insan hakları hukukuna aykırı olduğu için iptal edildi. Yönetmelikler, tüzük ve yasaların uygulanmasını sağlamak ve bunlara aykırı olmamak koşuluyla çıkarılır. Anayasanın 124. maddesi de bu kuralı dile getiriyor. Yasalar, sıralama açısından yönetmeliklerden daha üsttedir. Bu nedenle, yasalara yönetmelik gibi yönetimce çıkarılan belgelerle yeni hükümler eklenemez ya da yasaların içerdiği hükümler değiştirilemez, var olan bir hüküm kaldırılamaz. Eğer yönetim, -yaygın kullanımıyla idare- bu kuralı unutur, göz ardı ederse bir yetki aşımı ortaya çıkar ve söz konusu işlem iptal davasına konu olur. İptal edilir. Üzerinde durduğumuz davaya konu olan yönetmelik açısından ele alalım. Yönetmeliğin nüfus cüzdanlarına ilişkin bölümü, yönetmelik çıkarıldığında yürürlükte olan ve yönetmeliğin dayandığı ileri sürülen 1587 sayılı Nüfus Kanunu’na aykırıydı. Yasa, hangi kayıtların nüfus aile kütüklerinde, dolayısıyla nüfus cüzdanlarında yer alacağını tek tek sayıyor ve yasanın öngördüğü kayıtlar dışında herhangi bir kayıt ya da işaretin nüfus aile kütükleri, dolayısıyla nüfus cüzdanlarında yer alamayacağını belirtiyor. Yönetmeliğe baktığımızda özürlülük bilgisinin oranıyla nüfus cüzdanlarında yer alacağı belirtiliyor. Anılan yasada özürlülük bilgisinden hiç söz edilmediği gibi, yukarıda belirtildiği üzere, yasayla öngörülenler dışında bir kayıt ya da işaretin yer alamayacağı belirtiliyor. Dayandığı ileri sürülen yasaya bile aykırılık söz konusu. Yönetmeliğin dayandığı ileri sürülen bir başka belge de Özürlüler İdaresinin Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname. Bu belge de, -dayanak olarak gösterilen madde. Yanlış anımsamıyorsam 3/h bendi- Özürlüler İdaresi’ne özürlü kimlik belgesi düzenleme görevini yüklüyor. Nüfus cüzdanından bağımsız bir kimlik kartı düzenlenmesi gerekiyor. KHK de nüfus cüzdanından hiç söz etmiyor. Özürlüler İdaresi ise söz konusu KHK’ye aykırı olarak bu görevi kendi sorumluluk alanından yönetmelikle çıkarmaya kalkıyor. Özetle, bir dayanağına daha aykırı bir düzenleme var. İdare hukuku boyutu açısından birçok hukukçunun yukarıda yazdıklarıma katılacağını düşünüyorum. Hatta çiçeği burnunda hukukçu adaylarının da.

İnsan hakları boyutu kafaları oldukça karıştırdı. Neden aykırı? Özürlülük nasıl ortaya çıkarsa çıksın biyolojik boyutu olan bir olgu. Bu nedenle, kişinin özel yaşamının bir parçasıdır. Bu özel durumu ilgilendirmeyen işlemlerde açıklanması da gerekmez. Belgelenmesi gerektiğinde belgelenir. Nüfus cüzdanı, çıkarılış yöntemi, içereceği kayıtlar yasayla öngörülen temel kimlik belgesidir. Onunla birçok hukuksal işlem yapılır, sorulduğunda gösterilir. Nüfus cüzdanlarında yer alınca özel durumunu ilgilendirmeyen durumlarda da kişi bu durumunu açıklamış olacak. Uygulamanın kendisi zaten ayrımcı –sağlam-sakat ayrımı- niteliği taşıyor. İşlemlerde de başka ayrımcılıklar ortaya çıkabilir ya da tatsızlıklar yaşanabilir. “Görünen köy kılavuz ister mi?” sorusuna dönelim. Her köy görünmez, o noktada kılavuz da ister. Sakatlık, körlük ve ortopedik sakatlıkla sınırlı olmayan geniş bir olgudur. Dışarıdan görünmeyen birçok sakatlık var. Örneğin ileri derece kalp hastaları sakat sayılır. Annemin yakın bir arkadaşının kalbi pille çalışıyor. Annem kendisine yönetmelikten söz edince, o da şu yanıtı vermiş: “Her gün bir şey çıkarıyorlar. Özel hayatın gizliliği diye bir şey var.” Kendisi bu sözleri açılan davadan ve gerekçelerinden habersiz olarak söylemiş. Gerçekten de benzer hastalığı yaşayan bir kişiye: “Senin neren özürlü?” diye sorulduğunda, o kişi bir de açıklama yapmak durumunda kalacak. Evet, açıklama yapmak zorunda değil. Peki, herkes açıklama yapmak zorunda olmadığını bilir mi? 2 yıl önce “Akıllara Gelen Başa Geldi” başlıklı iletiyle sözünü ettiğim tatsızlığın yaşandığını yazmıştım.

Ölçülü, ağırbaşlı bir biçimde dürüstçe görüşünü açıklayan hukukçu arkadaşlar vardı. Bir haber grubunda aynı görüşte olmadığını dile getiren bir arkadaşımızı anımsıyorum. Nasıl bir vaveylanın koparıldığını anımsarsak ona ve onun gibi yazan arkadaşlara teşekkür etmek gerektiğini de düşünüyorum.

Sevgili arkadaşım Ümit Deniz Kurt ile İstanbul Barosu’nda haklarımızla ilgili komisyonun toplantısına katılmıştık. 3 üye –biri başkan olmak üzere- hazır bulunuyordu. Yalnızca başlığı ayrımcılıktı, içeriğinin ise başlıkla çok da ilgisi yoktu. Yönetmeliğin nüfus cüzdanlarına ilişkin bölümünün ayrımcılık ve özel yaşamın gizliliğinin ihlali olduğunu dile getirdiğimizde, bir üye pozitif ayrımcılık olduğunu, ikincisi ise kavramlara girmeden düzenlemenin doğruluğuna inandığını belirtti. Üçüncü üye –aynı zamanda başkan- önemli olanın yönetmelik değil, genelge olduğunu yine de belgeleri görmeden konuşamayacağını söyledi. Daha sonra yönetmeliği gönderdim, bir sure sonra da görüşünü sorduğumda yine görüş açıklamaktan kaçındı. Oturumda da sözümüz kesilmeden konuşma olanağımız olmadı. Yalnızca, pozitif ayrımcılık ve o doğrultudaki yaklaşıma katılmadığımızı dile getirebildik. Görüşe katılmasak da dürüstçe ve ölçülü görüş açıklayan o arkadaşlara da teşekkür ederim.

Ancak oyalama, tartışmak yerine sataşma tutumu/yaklaşımı içine girenleri anlayışla karşılamanın olanaksız olduğunu düşünüyorum. Çünkü içtenlik ortadan kalkıyor. Sataşma eğilimlerinde de saptırma başlıyor. Çekirdeğin kendisi yerine kabuklarıyla uğraşılıyor. O noktada konu kayıp gidiveriyor. Haber gruplarında bazı yanılmaz yılmazlar var. Sanki sataşmayı görev bellemişler. Sayıp, sövüp duruyorlar. Arada sevdiklerini övüyorlar. Sözlüklerinde bu iki sözcük var anlaşılan: övmek ve sövmek. Güçleri yetse belki bir de dövmeyi ekleyecekler sözlüklerine. Onu da yapamayınca iyice ölçüyü kaçırıyorlar. Yine de sataştıkları kişilere “sayın” diyecek kadar da inceler. J Adam bir iletisinde yüce Türk adaletinin bir tokat gibi vuracağından söz ediyordu. Yoksa yüce Türk adaleti şimdi cüce mi oldu? Bana kalırsa dün neyse, bugün de odur ama verdiği karar örnek bir karardır. Eee tokadı kime vurdu da demeyeceğim işte. Çünkü o zaman da söylediğim gibi, yargının tokat atmak gibi bir işlevi yoktur. Böyle bir istek olsa olsa bunu böyle dile getiren kişinin içinde olabilir. Kendisine ölçülü olması söylenince de, “meyve veren ağaç taşlanır” diyordu. Aferin! Ne güzel koydu tanıyı. Kendisi de meyve veren ağaçları o yüzden taşlıyor demek ki. J Kendisini bu kadar güzel tanımlayan insan azdır. Yönetmeliğin haksız düzenlemesini öyle ateşli savunuyordu ki, Özürlüler İdaresi bile bayın karşısında saygıyla eğilir. J Sataşıp sövdüğü iletileri gördükçe kendi kendime, “bu ne tuhaf bir aşk öyküsü böyle!” demeden edemezdim. Kimi ne kadar sevdiği, kimden ne kadar nefret ettiği beni ve birçok kişiyi hiç ilgilendirmiyor ama temsil edici bir ağızla konuşup o çok gevelediği kamuoyunu yanıltması ilgilendiriyor. Git istediğin gibi yazdır nüfus cüzdanına özürlülüğünü. Hatta istersen kına da yak. Kutla ama kimseden bu saçmalığa ortak olmasını beklemeye hakkın yok! O kamuoyuna bir özür borcu olduğunu da düşünüyorum. Hiç değilse susması da gerekiyor. Kimsenin zamanını da birilerine ikide bir kin kusarak çalmaya hakkın da yok. Fidel Castro’nun Atatürk’le ilgili olumlu düşüncelerini içeren bir yazı yollandığında Castro’ya terörist yapıştırmasını yapıştırmaya çalıştığı iletisini okuduğumda pek eğlenmiştim. Onu da hedef haline getirdiği üyenin yolladığını sanarak sövgüler düzüyordu. Atatürk’le Castro’nun isimlerinin yan yana gelmesinden tüyleri diken diken olmuş adamın. Tüyler mi diken diken oldu, yoksa dikenler mi tüy tüy oldu. İkincisiyse eğer hoş bir başkalaşım örneği olabilir insanlaşma yolunda. J Can Yücel’in dizeleri pek güzel özetliyor durumu. …Bir faşist görünce kahroluyor kahrediyorum/İnsanlığın en amansız lüveri/Şiirle. Aynı haber grubunun bir başka üyesi de, yönetmeliğin nüfus cüzdanlarına ilişkin bölümünün iptal davasına konu olmasından pek içlenmiş, içli içli alay ediyordu. Birilerinden ödünç aldığını belirttiği entelektüel yapıştırması, afedersiniz yakıştırmasıyla. Özel yaşamın gizliliği savına ancak gülüneceğinden söz ediyordu. E bazı entelektüeller de var ki, ivedilikle yüzeysel çıkışlar yapıp kendileri gülünç duruma düşüyorlar, başkalarının cehaletiyle alay etmeye kalkarken. Onlar için de uygun bir sözcük var mı o şiirin sözlüğünüzde? Sakatlığı açığa vurarak yaşamak istiyorsanız -sizin deyişiniz buydu- kendinizi etiketlemenize hiç gerek yok, onu gizlemeden yaşamanın yolu da nüfus cüzdanlarına yazdırmak değil. Ancak, sizi de anlıyorum. Koltuklarınızda oturup da hukuk fukarası bir takım belgeciklerle –rapor demeye dilim varmıyor- ideolojik temizlik yapmak için insan avına çıkmaya benzemiyor hukuksal araştırma yapmak.

Yönetmeliğin nüfus cüzdanlarına ilişkin bölümünün hukuka aykırılığının tartışıldığı günlerde yazılmış bir yazıda güzel bir gönderme vardı. Dişiliğe gönderme yapılıyordu. –başlığı Altta Kalan Kimliğin Vay Haline- Düşünün, dişilik durumunun nüfus cüzdanlarına oranıyla yansıması söz konusu olsa, bizim erkek nüfusunun bir kısmı: “Benim anamın, bacımın, karımın dişiliğiyle uğraşanın…” anasına, bacısına hatta ebesine saygılarını sunmaz tabii, başka bir şey yapacağını söyler, gözdağı verir! J Yine de, yönetmeliğin hukuka aykırı olduğu fazlasıyla ayyuka çıkan bölümünün iptalinden yakınanlar varsa, o bölümün yer aldığı kâğıtların tadına bakalım, eğer güzelse kâğıt helva niyetine piyasaya sürülür belki!

Satırlarımı noktalarken, insan haklarına aykırı olan diğer eylem ve işlemlerin de benzer biçimde sonuçlanmasını içtenlikle dilerim!

Sevgiyle kalın! Selen

Not: Bu uzun iletiyi okumak için zaman ayıran herkese içtenlikle teşekkür ederim. J Bu iletiyi Bilkent Körler Haber Grubu’na da iletirseniz sevinirim. Sevgili Sacit Abi eğer uygunsa kendisinden rica ediyorum. Şimdiden teşekkürler.

Geri Dön


İçeriğe geri dön | Ana menuya dön