Özel İnsanlar



Geri Dön

Merhaba Arkadaşlar,

Çağrı Doğan ve Mustafa Devrim'in tartışmaya katkıda bulunmak amacıyla listeye yolladıkları metinleri biraz gecikmeli de olsa okuyabildim ve aydınlatıcı bulduğumu da söylemeliyim.

Öncelikle, Çağrı Doğan’ın yolladığı metinleri ele almak istiyorum. İlk olarak, söz konusu raporun genel gerekçesinde yer alan, "Genel Merkez aleyhinde muhalefet anlayışı sınırlarını da asan yalan ve karalamaya dayalı bir propaganda sürdürdüğü..." deyisi üzerinde durulması gerektiğini düşünüyorum. Kanımca, burada "muhalefet anlayışı sınırlarını da asan yalan ve karalama”nın ne olduğunun açıklanması gerekirdi çünkü "yalan" ve "karalama" gibi sözcükler soyut oldukları için bu tur gerekçelerde yetersiz kalıyor. Daha acık bir söyleyişle, dernek üyeliğinin geleceği konusunda belirleyici olacak bir raporda, "yalan" ve "karalama" olarak nitelenen eylemlerin neler olduğunun somut bicimde yer almaması büyük bir eksikliktir. Tam da bu noktada, temelsiz uygulamaların ortaya çıkabileceğini dolayısıyla haksiz sonuçların doğabileceğini düşünüyorum. İkinci olarak, dernek üyeliğinden çıkarılan kişilerle kurulan iletişimin söz konusu kişilerin dernek üyeliğinden ihracına gerekçe olarak

Gösterilemeyeceğini düşünüyorum. Kişilerin kurduğu iliksiler dernek üyeliğinden bağımsızdır. Bu bağlamda, yaratılan "gerekçe”nin trajikomik olduğunu düşünüyorum. 21. yüzyılda böyle bir uygulamanın çağdışı olduğu acıktır. Öte yandan, kurulan ilişkinin, nasıl bir saptamayla "işbirliği" ve "düşmanlık" ekseninde algılandığını merak ediyorum. Son olarak, Magdule Demircioğlu'nun yazısında toplumsal ve tarihsel gerçekliğe ters düşen herhangi bir noktaya rastlamadığım gibi, bilimsel olarak üzerinde durulup tartışılabilecek bir yazı niteliğinde olduğunu düşündüğümü de belirtmeliyim. Özetle, söz konusu raporu, içerdiği gerekçeler acısından cılız buldum. Dolayısıyla, bu noktalara dayanılarak alınan kararların nesnel ve adil olamayacağını düşünüyorum. Listedeki tartışmalar, gönderilen deneme, rapor ve benzeri yazıların ışığında, kişilerin düşünce ve anlayış farklılığı dolayısıyla mahkûm edildiği kanısındayım. Özellikle, tepki ve eleştirilerin geldiği kişilerin, rutin olarak her fırsatta, "vatan haini", "ajan", "işbirlikçi" olarak nitelenmesi ve konunun çekirdeğine ilişkin tartışmaların bu eğilimle engellenmesi söz konusu yargıyı güçlendiriyor bana kalırsa. Sonuç olarak, yönetim politikaları ve sakatlıkla ilgili anlayış farklılıklarından duyulan bir rahatsızlık yükseliyor diye düşünüyorum. Ayrıca, derneğin yönetim politikalarına yöneltilen eleştiri/tepkilerin, derneğe yöneltilmiş bir düşmanlık olarak algılanması da çarpıcı bir nokta. Bütün bunlar bağlamında, muhalefetten duyulan bir rahatsızlığın söz konusu olduğunu düşünüyorum. Bu rahatsızlık dünyada tarihsel bir kimlik kazandığı için çok da şaşırtıcı gelmiyor bana. Ancak, günümüzde tarihsellikle kalmayışını görmek üzücüdür. Bu iletiyi yazarken Aziz Nesin'in muhalefetten duyulan rahatsızlığı dillendirdiği dizeleri anımsıyorum gülümseyerek. Sizleri de gülümsetir mi böyle bilmem ama buraya da aktarıyorum: "...Bir tutup bin atmalı/Kaymağa bal katmalı/Gık dese muhalefet/Anasını satmalı..." diyordu Nesin... Ayrıca, yine bu rahatsızlık çerçevesinde düşünceleri dolayısıyla kimi insanların "vatan haini" olarak etiketlenmesi de tarihsel bir boyut kazanmıştır. Örnek olsun, 1960’ların Türkiye'sinde dev sair Nazım Hikmet de dönemin egemen güçlerince "vatan haini" olarak nitelendi ve sonunda ülkesinden kaçmak zorunda kaldı. Bir liste katılımcısı söz konusu iddialara tepki gösterenlere yazdığı iletide Nazım Hikmet'i "ulusal" sair olarak niteleyerek, onun şiirinin bir kısmını kendi savunduğu tezi destekler nitelikte aktarıyordu. Ancak, anımsatmak isterim ki, Nazım da bazı liste katılımcılarının bugün hedef olduğu savların benzerlerine yoğun bicimde hedef olmuştu. Geçmişte Nazım’a memleketini dar eden çok renkli siyasetimizin bas rol oyuncuları onun şiirlerini okur oldu sonraki yıllarda. Süleyman Demirel ve Alpaslan Türkeş’ten sonra Necmettin Erbakan da bu geleneğe katkıda bulundu. Tam bu noktada bir "ulusal"lık olduğu düşünülebilirse de içtenlik olmadığını söylemek yanlış olmasa gerek. Bir çınar gölgesi isteyen büyük ozanın mezarının bile halen Rusya'da olusu da bir rastlantı değildir sanırım. Bir başka örnek de Yaşar Kemal. Bir bakıyorsunuz Türkiye’nin en usta kalemi olarak yüceltiliyor, bir bakıyorsunuz "vatan haini" olarak etiketleniyor. Bu gerçeği bir söyleşisinde kendisi de ifade ediyordu. Ayrıca, tartışmalarda kişiselleştirme eğiliminin yoğunluğu da anılan rahatsızlığın ne boyutta olduğu konusunda fikir veriyor. Engin Yılmaz’ı "vatan haini" olarak değerlendiren, Turhan İçli'yi ise öven anlayışta kişiselleştirme yönünden tek fark birinin sempati, ötekinin ise antipati üzerinde yükseliyor olmasıdır ancak, tartışmaların kişiselleştirilmesi noktasında sonuç aynidir diye düşünüyorum. Bu arada, Engin Yılmaz’ın sakatlıkla ilgili kaynak eksikliğine ilişkin söylediklerine tamamen katılıyorum. Bu yaz ben de yaptığım yüksek lisans çerçevesinde sakatlıkla ilgili bir araştırma yaptım. Türkiye’yle ilgili kısmına gelince ciddi bir tıkanıklık yaşadığımı söyleyebilirim. Bizim coğrafyamız bu tür kaynaklar açısından son derece yoksul. Bir umutla sivil toplum örgütlerinin sitelerine de girdim ama kullanılabilir nitelikte, nesnel bilgilerle karsılaşmadım ne yazık ki. Ayrıca, yine Engin'in eşya piyangosu ve benzeri etkinlikler konusundaki düşüncelerine katılıyorum. "yazık" diyerek bu tur etkinliklere katkıda bulunulduğuna ben de birkaç kez tanık oldum. Sakatlara yönelik bu bakış acısının değişmesi gerektiği inancındayım.

Mustafa Devrim'in gönderdiği raporda vurgulananların kimi noktalarda gerçek payı olabileceğini düşünüyorum. Bununla birlikte, bu rapor genel bir tablo çizdiği için sivil toplum örgütleriyle ilgili her turlu iddianın rutin olarak bu rapor çerçevesinde değerlendirilmesi yanıltıcı olur diye düşünüyorum.

Arkadaşlar, gerçekten sakatlara yönelik olumsuz bakış acısının değişmesi için bireysel ve kitlesel olarak neler yapılması gerektiğini düşünüyorsunuz?

İçten sevgilerle, Selen

Geri Dön


İçeriğe geri dön | Ana menuya dön