Özel İnsanlar



Geri Dön

Kavramlar ve Yanlış Anlayışlar
Yazan: Kenneth Jernigan
Çeviri: Çağrı Doğan

Bir birey kör olduğunda iki büyük problemle karşı karşıya kalır: Birincisi, toplum içinde normal ve üretken bir birey olarak var olmasını sağlayacak beceri ve teknikleri öğrenmek zorundadır, ve ikincisi, körlükle ilgili yaygın tutum ve yanlış yargıların bilincinde olup, kökleri tarihimizin derinlerine dayanan ve sosyal davranış ve düşünceyi her açıdan şekillendiren bu tutum ve yanlış yargılarla mücadele etmek zorundadır.

Bu sorunlardan birincisinin çözümü, ikincisine göre çok daha kolaydır. Çünkü, uygun eğitim ve fırsat sağlandığında, ortalama bir körün, ortalama bir iş yerinde, ortalama bir işi yapabileceği ve bu işi en az gören iş arkadaşları kadar iyi yapabileceği, artık bir teori değil kanıtlanmış bir gerçektir. Körler çiftçi, bilim adamı, elektirikçi, fabrikada işçi ve kalifiye teknisyen olarak çalışabilmekte, evhanımlığı, avukatlık, öğretmenlik yapabilmektedir. Bağımsız hareket, iletişim ve günlük yaşam aktivitelerine ilişkin beceriler öğrenilebilir, ulaşılabilir ve kazanılabilir durumdadır. Aynı zamanda, mesleki yeterliliğin kazanılması da aşılamaz bir engel değildir.

Bir başka deyişle, körlüğün asıl sorunu körlüğün kendisi, teknik, beceri ya da yeterliliğin kazanılması değildir. Asıl sorun, anlayış eksikliği ve mevcut yanlış yargılardır. Kör sözcüğünün aşağı seviyede olmak ve acizlik gibi anlamlar taşıyor oluşu bir rastlantı değildir. Şüphesiz, kavram, insanlık tarihinin ilkel dönemlerinde oluşmaya başlamıştır. Görmek ve görme gücü ışıkla denk tutuluyor ve ışık , ister gün ışığı, isterse ateşten kaynaklı olsun, güvenlik ve korunma anlamına geliyordu. Körlük, karanlıkla denk tutuluyor ve karanlık tehlike ve güvende olmama anlamına geliyordu. Kör olan kişi verimli bir şekilde avlanamıyor, silah kullanamıyordu. Günümüzde, toplum ve sosyal değerler değişti. Avcılık ve toplayıcılık artık çok geride kaldı. Körler, hayatın her alanında, eşitlik temelinde, yaşamlarını sürdürebiliyorlar. Mağara ve ormanın ilkel koşulları geride kaldı artık ama, körlüğe ilişkin ilkel tutumlar hala devam ediyor. Körlerin karanlık bir dünya içinde yaşadığı düşünülür ve karanlık, kötülük, aptallık, uğursuzluk, günah vb. kavramları çağrıştırır.

Abartıyor muyum? Sanmıyorum. Kör sözcüğünün tanımını, dilimizdeki anlamının yansımalarını, sözcüğün üstü örtülü ince ayrıntı ve beraberinde taşıdığı ek anlamları düşünün. World Publishing Company, Webster' kolej baskısının Amerikan Dilinin Yeni Dünya Sözlüğü'nün 1962 baskısı körü şöyle tanımlıyor: Görme gücünden yoksun; görmeyen; gözsüz; görüş ya da anlayış eksikliği; uygun idare ya da bilgi olmaksızın yapılan; kör araştırma. Kayıtsız; pervasız; mantıksız; akılla kontrol edilmeyen; Kör Kader; bilinçsiz; sarhoş; okunaksız; belli belirsiz. Mimaride, hata, kapalı, kör Pencere.

Webster'ın 1960 baskısı da şöyle diyor:

Kör. Görme gücü olmayan. Algılama ve yorumlama eksikliği; anlamak istemeyen ya da anlayamayan; Kör Seçim. Akılcı idare ve kontrolden uzak; Kör şans. Bilinçsiz; Kör Sersem; veya sarhoş. Anlaşılmaz; okunaksız; Kör Yazı.

Körlük hakkındaki kamusal tutumun değiştirilmesinin son derece zor oluşunun bir çok nedeni vardır. En önemlilerinden biri, körler tarafından birçok alanda gerçekleştirilen başarılar olmasına ve bu başarıların toplumun önemli kesimince olumlanmasına karşın, önümüzde, aşılması bir hayli güç,cehalet ve gericilikten örülmüş kale duvarları bulunmaktadır. Örneğin, hala, körlerin tanrı vergisi bir müzikal yeteneğe sahip olduklarını ya da onların özellikle makrome ve hasır örme işi için biçilmiş kaftan olduklarına gerçekten inanan insanların var olmasını anlamak güçtür. Yine, iyi eğitimli birinin körlerin görme yetisinin kaybının, bazı allah vergisi beceri ve yeteneklerle telafi edildiğine inanıyor olmasını anlamak zordur. Şimdi, dikkatinizi, ülkemizde devlet liselerinde hala okutulmakta olan, hükümet ve vatandaşlık konusundaki bir kitaptan körlere ilişkin bir bölüme çekmek istiyorum.

Aşağıdaki metni, Eski kuşaklar değil, bugün, dokuzuncu sınıf öğrencileri okuyor, çalışıyor:

Engellilerin Bakımı

Körler, sağırlar, dilsizler, topallar ve deliler ve geri zekalıların tümü normal yetenek ve becerilerden yoksun, kusurlu insanlar olarak bilinir. Böyle insanlara uygun ilginin gösterilmesi için, bu insanların bazı özel kurumlara yerleştirilmesi gerekir.

Kör, sağır ve topal insanların bir çoğu hatırı sayılır işler yapabilmektedir. Körler, piyano çalmak, makrome ve hasır örmek gibi alanlarda özel bir yeteneğe sahiptir. Sağır ve dilsizler ise daha az engellidir çünkü, sesli iletişim gerektirmeyen her hangi bir işi yapabilirler.[1]

İtiraf etmeliyim, yukarıdaki pasaja yer verilen kitabın genel kullanımda olduğunu öğrenince çok şaşırdım. Söz konusu metnin yegane olup olmadığını ya da bu aydınlatıcı görüşlerin alandaki diyer yazarlar tarafından savunulup savunulmadığını merak ettim. Araştırrmamın sonuçları rahatlatıcı değildi. Liselerimizde genel kullanımda olan, körlüğe ilişkin başka bir metine dikkatinizi çekmek istiyorum.

Aileleri engel olmadığı taktirde, körler eyaletlerden ya da federal hükümetten yardım alabilirler. Amerika Birleşik Devletleri'nde, bir çoğu, tamamen ya da kısmen, vergilerle desteklenen, yüzün üzerinde körler için çalışan kurum mevcuttur. Bazen, körlerin talihsizliklerinin olağan üstü yeteneklerle telafi edilmiş olduğu söylenebilir. Körler, en az görebilenler kadar iyi, piyano çalabilirler ve dokunma duyusunun hashasiyetini gerektiren işler körler tarafından olağan üstü iyi yapılabilir. Körler okulları, öğrencilerini müzik alanında eğitir, onları, diyer öğrencilerin yaptığı sportif aktivitelere katılmaları yönünde teşvik eder.[2]

Eğer bu örnekler yeterli değilse, hala liselerde okutulmakta olan başka bir metinden bir pasaj alıntılayayım:

Bağımlılık Türleri

Sosyal yaşam ve aktivitelerde, düzenli olarak, almak istemedikleri ya da alamadıkları için, yer almayan bir çok kişi vardır. Yer alamayanlar şöyle sınıflandırılabilir: a) Fiziksel engelliler: Körler, Sağırlar, topallar; b) Zihinsel engelliler: Geri zekalılar ve deliler; c) İşsizler: çalışma gücü olmayanlar, uyum sağlayamayanlar ve depresyon kurbanları ve d) Kimsesizler: Devlete ait ya da özel kurumlarda bakımları sağlanan çocuklar. Toplum, mümkün olduğunca, bu insanlara bakmalı ya da bu insanların kendilerine bakabilmesi için yardım etmelidir. Körlere, Braille alfabesi adı verilen sistemle, kabartılmış harflerin kullanılması suretiyle okuma yazmanın öğretildiği okullar kurulmuştur. Bu okullarda, makrome ve hasır örme, fırça yapımı, tahta eşya yapımı ve tamiri, çeşitli müzik ensturmanlarının çalınması konusunda da eğitim verilmektedir. Körlerin, evlerinde oturmalarındansa, bu kurumlara gitmeleri çok daha iyidir çünkü burada kendi mutluluklarına katkıda bulunabilirler.[3]

Körlüğe dair kamusal tutumu değiştirme işine girişirken, Webster sözlüğü ve söz konusu metinleri içeren kitapların etkilerini altetmenin yanı sıra, bir diğer faktörü de göz önünde bulundurmamız gerekir. Bir kaç yıl önce, çalıştığım kurum, genç bir kıza, sekreter olarak çalışabileceği bir iş bulma konusunda yardım etmeye girişmişti. Genç bayan, iyi bir daktilo kullanıcısıydı, form doldurabiliyor, not alabiliyordu ve başka açılardan da iş için yeterli bir adaydı. Düzenli biriydi ve istediği her yere bağımsız olarak gidebiliyordu. Genç bayan, aynı zamanda tamamen kördü. Sekreter ihtiyacı olduğunu bildiğim bir firmanın yöneticisini aradım ve söz konusu kör bayanla görüşmeyi düşünüp düşünmeyeceğini sordum. Bana, körlerin ne kadar mükemmel işler yaptığını bildiğini, duruma sempatiyle yaklaştığını fakat somut koşullarının kör bir bayanın çalışabilmesi için uygun olmadığını söyledi. Dediğine göre, işleri aşırı yoğundu, karbon kullanılmak zorundaydı, form doldurmak gerekiyordu. Hız önemli bir koşuttu ve her gün çok fazla iş yapmak gerekiyordu. Dahası, lavabo sekreterlerin çalıştığı yere uzaktı ve kör bayanın lavaboya götürülmesi için çalışanlardan birinin zaman ayırması mümkün olamazdı.

Bu aşamada, ona, son bir kaç yıl içinde, yeni seyahat tekniklerinin geliştirildiğini, söz konusu bayanın seyahat konusunda oldukça iyi olduğunu, istediği her yere kolaylıkla ve bağımsız olarak gidebileceğini söylemek için sözünü kestim. O da benim sözümü keserek, 'körlerin seyahat konusunda ve kendileriiçin ne kadar harika işler başardığını biliyorum. Kör olan birini tanıyorum. Bayan X'i tanıyorum ve onun seyahat konusunda ne kadar iyi ve yetenekli biri olduğunu biliyorum' dedi. Onu ikna etmek için çabalamaya devam ettim. Ama, işim daha da zorlaşmıştı artık. Çünkü, bayan X'i ben de tanıyordum ve o, şimdiye kadar tanıdığım, sayahat açısından en kötü ve en aciz kördü. Körler arasında, bağımsız hareket konusunda yetersiz körlere ilişkin kullanılan bir espiri vardır. "O, kendi yatak odasında kaybolur!" Tahmin ederim, bayan X de öyledir.

Konuştuğum adam kesinlikle samimiyetsiz değildi. Genel görüşün öngördüğü gibi, sıradan bir körün tamamen aciz olduğunu ve hiç bir suretle, bağımsız bir şekilde seyahat edemeyeceğini düşünüyordu. Tanıdığı bayanın, yapabildiklerini yapabiliyor olması dikkate değer ve harika bir şeydi. Kafasındaki kör imgesindenbekledikleriyle karşılaştırıldığında, tanıdığı bayanın performansı sıra dışıydı. Dolayısıyla, ona, kafamdaki bayanın bağımsız olarak seyahat edebildiğini söylediğimde, kafasında bayan X'inki gibi bir seyahat canlanıyordu. Aynı sözcükleri kullanıyorduk ve ikimizde samimiydik, ama söylediklerimiz ikimiz içinde farklı anlamlara geliyordu. İyi daktilo kullanıcısı ve yetenekli sözcükleriyle demek istediğimi nasıl yorumlayabileceğini düşününce ürperdim.

Bir sohbet esnasında, biri bana, oh, ne demek istediğini çok iyi anlıyorum; körlerin neler yapabileceğini biliyorum, çünkü kör olan birini tanıyorum dediğinde, korkmaya başlıyorum. Kendi kendime, acaba ne tür bir kör tanıyorsun, diyorum.

Bütün körlerin, bir kör üzerinden değerlendirilmesinin örneklerine çoğumuz yakından şahit olmuşuzdur. Bir kişi, müzik alanında yetenekli bir kör tanıyorsa, bu kişinin bütün körlerin müzik açısından yetenekli olduklarına inanma olasılığı yüksektir. Bir kaç yıl önce, iş yerinde bir kör çalıştırın birini tanımıştım. Tesadüfen, çalışan alkoliğin biriydi ve iş yerinde alkol aldığı anlaşılınca, işine son verildi. Iş veren, hala iş yerinde kör birini çalıştırmayı reddediyor. Dediğine göre, körler çok fazla alkol tüketiyorlarmış.

Bir keresinde, katılımcıların çoğunluğu kör olan bir ulusal toplanteda bulunuyordum ve otel lobisinde bir garson gelip, bana, 'körler ne kadar neşeli insanlar, bu harika birşey. Bir süredir sizleri gözlemliyorum ve harika vakit geçiriyormuş gibi görünüyorsunuz.' dedi.

Garsona, 'peki ama, hiç gören katılımcıları gözlemlediniz mi?' dedim. Evlerinden ve günlük yaşamın rutin işlerinden uzaklaştıklarında, insanlar gevşerler, rahatlarlar. Körler de, herkes gibi ve herkes kadar, mutlu ya da mutsuz olabilir.

Bütün körleri, bir körden yola çıkarak yargılama eğiliminin yanı sıra, bütün körleri, gören populasyonun en az etkili ve en yetersiz bir ferdinden yola çıkarak değerlendirme eğiliminden de söz etmek mümkün. Başka bir deyişle, bir iş, normal biri, görme yetisine sahip olan biri tarafından yapılamıyorsa, bu işin bir kör tarafından yapıllması nasıl mümkün olabilir? Bunun, şimdiye kadar şahit olduğum en iyi örneği, kör bir gencin, bir mısır yağı fabrikasında çalışmak üzere işe alınması için çabalarken meydana geldi. İş, mısırların pres makinesine doldurulması operasyonunu kapsıyordu. Pres, ara sıra sıkışıyor ve işlemin devamı için operatörün makineyi durdurup temizlemesi gerekiyordu. İşveren, deneme amacıyla, kör adamı işe almaya razı oldu, ama gerekli düzenlemelereson halini vermek için geldiğimiz görüşmede çarkediverdi. Işveren, gören çalışanlarından birinin elini prese kaptırdığını, açıkladı. Çalışan dikkatsiz davranmış, makineyi çalışır haldeyken temizlemeye çalışmıştı. İşveren, operasyon çok tehlikeli! çünkü, gören bir adam bile incindi, bu pozisyonda bir körü çalıştırmayı kesinlikle düşünemem, dedi. Gerçi bunu yapmadık ama, ille de mantık izlenecekse, ona, bundan sonra, bu pozisyonda gören birini çalıştırmaması gerektiğini söyleyebilirdik. Sonuçta, hatayı yapan kör bir adam değildi.

Körlüğe ilişkin kamusal tutumun değiştirilmesini zorlaştıran başka bir faktöre değinmek istiyorum. Hepimiz üstün nitelikli olduğumuzu hissetme ihtiyacı duyarız ve sorun, neredeyse herkesin gizliden gizliye güvensizlik, yetersizlik hissetmesi ve pozisyon ve statüden kuşku duyması gerçeği ile ikiye katlanır. Bir körün oturduğu evin kapısına, Kalp vakfı, kanser araştırma enstitüsü ya da her hangi bir yardım kuruluşu için bağış toplamak amacıyla ilgili kişi gelir ve görüştüğü kişinin kör olduğunu anlayınca, sıkıntı içerisinde girmeyi reddeder. Genellikle, GÖSTERDIKLERI TEPKI "oh, çok özür dilerim! Bilmiyordum. Kör birinden, kesinlikle para alamam." şeklinde olur. Kinaye o kadar açıktır ki, doğruluğu sorgulanmamalıdır. Körler toplumsal yaşamda tam anlamıyla yer alamazlar ve onlardan her hangi bir alanda sorumluluk üstlenmeleri beklenmemelidir, onlar yanlızca almalıdır, katkı sunmaları gerekmez. Bir restoranda, hesabın bir kör tarafından ödenmesinin rahatsızlık ve mutsuzluk yarattığına bir çok kez şahit oldum. Kasada, grubun gören üyelerinin, hesabı bir körün ödediğini ,restoran çalışanları ve diyerleri tarafından görülmesinden duydukları rahatsızlık ve utancı açıkça gözlemleyebilirsiniz. Tabii ki, bunları söylerken, hesabı, daima körlerin ödemeleri gerektiğini kastetmiyorum Ama, körler de grubun diyer üyeleri gibi üstlerine düşeni yapmalıdır.

Kısa bir süre önce, bir otele yerleştim ve kat görevlisi valizlerimi odama taşıdı. Ona bahşiş vermeye yeltendiğimde, yüklü bir bahşiş sayılırdı, sıkılarak geri çevirdi. Hayır! Alamam. Ben bir centilmenim! Dedi. Israr edince, maddi açıdan zor bir durumda olmadığını söyledi.Kat görevlisinin bir elinin kesik ve oldukça kısa boylu biri olduğunu hatırlatmak anlamlı olacaktır. Ne kadar kazandığını bilmiyorum ama, çok yüksek olmadığına eminim. Davranış biçimi, ses tonu ve söyledikleriyle çok açık bir biçimde, ben kötü bir durumda olabilirim ama en azından, senden daha şanslıyım. Durumum seninkinden daha kötü olmadığı için şükrediyorum, diyordu. Ortada kesinlikle bir kötü niyet yoktu. Aslında, hayırseverlik ve nezaket birlikte ifade ediliyordu. Ama, hayırseverlik ve nezaket bazen yanlış yerlerde kullanılır ve bütün durumlarda yapıcı sonuçlar doğurmazlar.

Şimdi de körlerle ilgili kurum ve kuruluşlara ilişkin birşeyler söyleyeyim. Bu kurumların çalışan ve idarecileri de kamunun üyeleridir ve onlar da genel görüşü şekillendiren güçler tarafından şartlanmışlardır. Bir kısmı (aslında, bir çoğu da denebilir) çözülmesi gereken sorunları doğru anlayan ve körlük ve sorunlarıyla ilgili klişeleşmiş düşüncelerin ortadan kalkması ve doğru görüş ve anlayışların yayılması için, taktire şayan bir gayretle çalışan bireylerdir; ama bir kısmı (malesef, çoğu) kamuyu belirleyen, yanlış görüş ve anlayışların hepsine sahiptir. Üzülürek söyleyeyim, hala, evlerinde, sosyal ve iş yaşamlarında etkinlik gösteremeyen ve ifade etsinler ya da etmesinler en azından, körler üzerinde hakimiyet kurabildiklerini hissetiklerinden dolayı, körlerle ilgili organizasyonlarda çalışan bir çok insan vardır. Bu dürtü, genelde, hayırsever ve gönüllü çalışmalarda ifadesini bulur ama bu, durumun sağlıksızlığını azaltmaz ya da durumu daha az yakışıksız kılmaz. Profosyonelliğe vurgu yapan konuşmalar ve idealist söylemler, bu tür kurumların ayırdedici özelliğidir. Bu tür kurumların çalışan ve yöneticileri, körlüğün görüş kaybından daha fazla bir anlamı olduğuna, birden fazla ve esrarengiz kişilik değişimlerini kapsadığına inanırlar. Bir çoğu, yeni kör olan kişilerin, körlüğe uyum sağlamaları için bir psikiyatrist desteğine gereksinim duyduklarına ve psikiyatristlerin ve psikoterapinin, körlerin eğitim programlarında önemli rol oynadığına inanır. Yine onlara göre körler bağımlı bir sınıftır ve yaşamları boyunca onlarla ilgili kurumların bakımına muhtaçtır. Bir de onların kendileri için neler söylediğine kulak verelim. Bir kurumun yöneticisi diyor ki:

Sıradan bir sakat kişi, eğitilip işe yerleştirildikten sonra, hayatının geri kalan kısmında kendi ayakları üzerinde durabilir. Körler için durum farklıdır. Onları, yanlızca rehabilitasyon eğitiminde değil, bütün hayatı boyunca destekleyecek özel devlet hizmet kurumlarının kurulması gerekli görülmüştür. Bu kurumlar körlerle sürekli ilişki halindedirler. Bu, alandaki tek yorum değil. Bu kurumlardan birinde börev yapan bir psikaytrist de şunları söylüyor: Bütün görünen sakatlaklar özel bir çalışma gerektirir. Körlük, görünen bir sakatlıktır ve bütün körler bağımlılık modelini takip ederler.

Ya da, körlük hakkında tanınmış bir kitaptaki şu bölümü göz önünde bulundurun: İlk özel okulların kurulduğu dönemde, bu kurumlarda verilecek eğitim aracılığıyla kor bir bireyin kendi ayakları üzerinde durabileceği beklentisi hakimdi. Bu fikir bugün bile bazı çevrelerde etkinliğini korumaktadır. Keşke böyle bir beklenti ya da umut hiç dile getirilmeseydi, ya da en azından yeniden gözden geçirilip köklü bir biçimde değiştirildikten sonra tartışmaya açılsaydı. Kör bir kimsenin pratik hayatla ilgili yeteneklerine ilişkin kısıtlı düzeyde bir aşinalık bile bu ilk dönem tezinin ne kadar zayıf olduğunu göstermeye yeter.

Yukardaki alıntıların kendine has durumlar olduğu, körlerle ilgili kurum ve organizasyonlara ait genel bir yargı oluşturmadığı ne kadar vurgulansa azdır. Kamuoyunda olduğu kadar ilgili kurumlar arasında da körlüğe ilişkin görüş ve yaklaşımlar büyük farklılık gösterir. Benim burda vurgulamak istediğim asıl nokta, alanda profesyonel olarak çalışmanın kamuoyunu şekillendiren genel yanlışlar ve önyargılardan kurtulmanın garantisi olmadığıdır. Benzer biçimde kör olmak da bu garantiyi almaya yetmez. Çoğu zaman körlere ilişkin genel tutum ve yaklaşımlar körlerin kendi tutum ve yaklaşımları haline geliverir. Körler genel bütünün parçasıdırlar. Kendilerini, başkalarının kendilerini gördüğü gibi görme eğilimindedirler. Çoğu zaman kamunun, körlüğün sınırlılıklarıyla ilgili görüşlerini kabul eder ve bunların gerceğe dönüşmesi için ellerinden geleni yaparlar. Herhalde yeryüzünde kendini, o veya bu şekilde, yetersiz görmemiş olan bir kör yoktur.

Bir zamanlar mobilya yapıp sattığım bir mağaza işletiyordum. Masa, sigara sehpası, lamba gibi şeyler tasarlayıp yaparken, ölçü, kesme, doğrama, matkapla delme, rendeleme ve zımparalama gibi işlerle uğraşıyordum. En son aşamayı oluşturan boyama ve cilalama dışında bütün işlemleri kendim gerçekleştiriyordum. Nihayetinde mantıklı ve gercekçi olmak gerektiğini düşünüyordum. O zaman biri bana kalkıp, kendimi, yetersiz olduğum konusunda kandırdığımı, kör bir insanın cila yapamayacağı görüşünü sorgulamadan kabul etmemem gerektiğini söylese herhalde bundan çok alınır ve ona şunları söylerdim: Bütün hayatım boyunca kör olduğum için kör bir insanın neler yapabileceğini bildiğimi düşünüyorum, biraz mantıklı olmalısınız. Kör birisinden kamyon kullanmasını bekleyemediğiniz gibi, ondan mobilya cilalamasını da bekleyemezsiniz.

Daha sonra California'ya Körler Icin Rehberlik Merkezi'nde ders vermeye gittiğimde körlerin gerçekten de cilalama işini yaptıklarını gördüm. Yavaş yavaş, ben de yapabildim. İtiraf etmeliyim ki bu tecrübe beni derin düşüncelere itti. Mesele mobilyacılık yaptığım dönemde cilalama işi için sürekli birilerini kiralamış olmam değil. Belki de böylesi daha karlıydı, çünkü böylece zamanı daha verimli ve karlı bir biçimde kullanabilmiştim. Asıl sorun o zamanlar hiç sorgulamadan bu işin körler tarafindan yapılamayacağını kabullenmiş olmamdı. Körlerin yetileri konusunda ilerici bir tutum sahibi olduğumu düşünen ben, hiç farkında olmadan teslim olmuştum. Bu tecrübe kafamda bugün de canlılığını koruyan soru işaretleri oluşturdu: Acaba, körlerin kapasitelerini aştığını sorgulamadan kabullendiğim kaç iş, aslında körlerin kolayca yapabilecekleri işlerdir? Görmenin ön koşul olduğunu düşündüğüm kaç işin, aslında ön koşulu sadece kavrama yetisinden ibaret, içinde yaşadığım kültürün şartlandırmaları ve hayal gücümün sınırlamalarından dolayı ben de olmayan bir kavrama yetisi?

Bununla birlikte, bir de, armut piş ağzıma düş anlayışı var tabii, özel muameleyi kabul eden ya da işine gelmediği zaman sorumluluktan kaçan, işine geldiği zaman da eşit muamele talep eden anlayış.

Memphis'te Boss Ed Crump'ın meşhur olduğu dönemlerde her yıl enteresan bir olay gerçekleşirdi. Yılda bir kez, körler şampiyonası adı verilen, amerikan futbolu turnavası düzenlenirdi. Tesadüfen Crump tarafından her yıl organize edilen zenciler için karpuz dilimleme festivali de aynı zamana denk düşüyordu. Crump'ın arkadaşları işyeri ve evleri kapı kapı dolaşıp körler turnuvası biletlerini satmaya çalışır, yardım toplardı. Muhtemelen gerekli gördükleri zaman karşılarındakileri utandırıp zor duruma düşürecek taktikler uygulayan bu ekibin, kampanya sonunda topladıkları para miktarı gerçekten göz kamaştırıcıydı. Yüz kişilik bir mahallede, her yıl bin dolar toplanırdı. Daha sonra bu para Shelby bölgesinde yaşayan körler arasında eşit pay edilir, herbirine birer çek gönderilirdi. Körler için yılbaşı ikramiyesi olarak bilinen bu çek, yaklaşık yüz dolar civarındaydı.

Shelby bölgesinde tanıdığım körlerin bir çoğu bu çekleri seve seve kabul ederdi. Eyaletin başka bölgelerinde yaşayan bizler ise, açıktan açığa ya da gizlice, ne kadar şanslı olduğunu düşündüğümüz bu insanlara imrenirdik. İleri görüşten ne kadar da yoksunmuşuz meğer! Memphis'li körlere iyilik yapılmıyordu aslında! En doğal hakları ellerinden alınıyordu. Kaç iş adamı para verip bilet aldıktan sonra, bilinçsizce de olsa, işyeri kapılarını kör çalışanlara kapattı acaba?Kaç kör toplumda eşit statü, sosyal ve sivil kabul görme, ve üretken ve kazanclı bir işe girme haklarını yüz dolara değişti acaba? Ne pazarlık ama!

Başlangıçta da söylediğim gibi, asıl sorun körlerin görme yetisinden yoksun olmaları değil; onlar hakkında varolan yanlış anlamalar ve önyargılardır. Kamu, ister genel halk anlamında, isterse konuyla ilgili birey ve kuruluşlar anlamında, bir bütün olarak bu sorunu yaratmıştır ve çözüm sorumluluğu da yine kendisineaittir. Aslında bu konuda önemli adımlar da atılmaktadır.

Öncelikle bilinçlenme gerekiyor, körler arasında bir bilinçlenme, ve kusursuz bir felsefi uyumluluk ve amaca sıkı sıkıya bağlılık; paralelinde konuyla ilgili eğitim çalışmalarına hız kazandırmak gerekiyor; körlerle ilgili kurumlara doğru kişilerin getirildiğini ve doğru bir felsefenin benimsendiğini denetlemek için sürekli tetikte olmak gerektiğini de unutmamalıyız; ve körlerin kendi örgütlenmelerini geliştirmeleri teşvik edilip desteklenmesi gerekiyor. Sonuncusu özellikle üstünde durulması gereken bir nokta; çünkü herhangi bir dezavantajlı grup öncelikle kendi sesini duyurabilmeli ve kurtuluşuna giden yolun önderliğini yapabilmelidir. Başarıya giden yolun taşları düşlerden ve zorluklardan, umut ve emekten örülüdür. Halkımızın körleri kendi çizdikleri yazgılarına doğru ilerliyorlar, eşitlik ve tam katılımcılıktan oluşan bir yazgı.

Evet, daha öncede söylediğimiz gibi, körlere ilişkin genel tutum ve yaklaşımlar, körlerin tutum ve yaklaşımları haline geliverir. Körler, kendilerini, başkalarının kendilerini gördüğü gibi görme eğilimindedirler. Bugün büyük bir endişe içinde ve irkilerek söylediğimiz bu cümleleri huzur ve rahat içinde söyleyebildiğimiz gün, yukarda belirttiğimiz yazgıya erişmiş olacağız.

1956 Ulusal Körler Federasyonu'nun San Francisco'daki toplantısında Prof. Jacobus ten Broek'in 'Tanrı'nın Lutfu' adlı konuşmasından.
________________________________________
[1] McCrocklin, James, Vatandaşlığın İnsaası (1961, Allyn and Bacon Yayıncılık; Boston), s. 244
[2] Hughes, R. O., İyi Vatandaşlık (1949, Allyn and Bacon Yayıncılık; Boston), s. 55.
[3] Blough, G. L., and David S. Switzer, and Jack T. Johnson, Vatandaşlığın Temelleri (Laidlow Brothers Yayıncılık; Chicago), ss. 164-167.

Geri Dön


İçeriğe geri dön | Ana menuya dön