Özel İnsanlar



Geri Dön

Çalış, çalış, çalış

Derler ya insanın doğasında tembellik vardır. Çağ ilerledikçe, insanın ihtiyaç listesi artıkça sözün doğruluğuna inanmak güçleşiyor. Hırslarımız bizi zorluyor. Tabi ki daha kolay elde etmekten de vaz geçmiyoruz. Teknolojiyi rahatımızı artırmak için kullanma oranımız da bunun göstergesi oluyor.

Yaşamaktan zevk alamıyorsak bunun pek çok nedeni vardır. Trafik bunlardan sadece biridir. Almanya’da, 2008 yılında evden işe, işten eve gidenlerin % 60'ı araba kullanmış, % 13'ü toplu ulaşım aracı kullanmış ya da yürümüş. Yapılan araştırmalar evden işe, işten eve giderken yaşanan stres düzeyinin savaş pilotlarınınkine eşit olduğunu ortaya koyuyor.

Tatilin ve uzun süre izin yapmanın insanı aptallaştırdığı da yapılan araştırmaların sonucu. Öğretmenler bu durumu çok iyi biliyor: Tatilden dönen öğrencilerde gözlemledikleri öğrenme kaybından söz ederler. Hafıza bilimci Siegfried Lahrl kısa bir süre önce bir yetişkinin zeka katsayısının, üç haftalık bir hareketsizlikten sonra 20 puan düştüğünü ortaya koydu. Günlük yaşamın stresinden sıyrılmak ne kadar uzun sürüyorsa, zekâyı yeniden harekete geçirmek de o kadar uzun sürüyor.

İyi bir şeyler yapan kişi kendini iyi hisseder, bir dostuna yardım eden kişi bunu çok iyi bilir. Tanrının böyle durumlarda bu merhametli kişilere “gülümseyerek baktığına” inanılır sonuçta yaşam insana daha yüce ve soylu görünür. Uzmanlar “Yaptığımız çeşitli araştırmalarda, mutlu insanların daha yardımsever olduğunu gördük. İnsan yaşamıyla ne kadar barışıksa, o kadar fazla empati duyuyor ve çevresine karşı daha paylaşımcı oluyor,” diyor.

Kendinizi seviyor musunuz? Yani, olduğunuz gibi? Çoğumuz (narsistler dışında) bu soruya göğsümüzü gererek olumlu bir yanıt vermekte zorlanırız. Kimimiz daha zayıf olmak, bir başkası kaslı bir bedene sahip olmak ister. Kimi bir eşi olmadığı için mutsuzdur, bir başkası ise o eşe sahip olduğu için. Hiç kimsenin yaşamı mükemmel değildir Hepimizin ulaşamadığı hedefleri, istekleri, hayalleri vardır.

Michelangelo kendi döneminde heykeltıraşlığı, taş bloğun içinde uyuyan, gün ışığına çıkmayı bekleyen ideal figürü, sanatçının o taş bloktan kurtarma süreci olarak tanımlamıştı. Bu süreci insanın kendisi içinde tanımlayamaz mıyız? Her insanın aklında kendisiyle ilgili değiştirmek istediği bir şey vardır. Elde etmek istediği bir yetenek ya da sahip olmak istediği bir özellik. Şüphesiz yontma işlemini kendi başımıza yapmıyoruz. Dostlar, meslektaşlar, gib pek çok etki ve engelleyici unsur vardır. Ama uzmanların ortaya çıkardığı, kişisel değişime yaklaşma konusunda en iyi yardımı açık arayla eşlerimiz yapıyormuş.

Övgü ruhu rahatlatır. Alkışın tadını bir kez tatmış olanlar bunu bilir. Övgü tam da böyle hissettirir, tatlı, çekici, beğeni dolu. Amerikalı uzmanlar, övülen kişilerin daha motive olduğu, daha yüksek hedefler belirlediği hatta kısmen de olsa performanslarının daha da iyileştiği görüşünde. Kısacası, uygun övgü kalbi ısıtıyor ve taşlaşmış ruhu yumuşatıyor.

Ancak bu aynı zamanda en büyük dezavantajdır. Çünkü fazla hoş olduğundan, övgü duymak bağımlılık yapabilir. O zaman övgü yıkıcı bir motivasyon uyuşturucusuna dönüşebilir.

Aşırı övgü sonrasında, insan doğasına yenilip tembelleşebilir mi? Krallar, imparatorlar, diktatörler üst yöneticiler çevresindeki dalkavukların kurbanı mı olurlar?

Derler ya “insanın doğasında tembellik varmış”.

Dostlar, diz kapağımı kırıp geçirdiğim ameliyat sonrasında 6 hafta ev dinlenmesine zorlandım. Elbette bu zorunlu tatilde zeka katsayımın düşmemesi için programlı olarak çalışmalarıma ve en çok okumaya devam edeceğim



Geri Dön


İçeriğe geri dön | Ana menuya dön